Salı, Haziran 27, 2006

ADALET BAKANLIĞINDA KAĞITTAN TASARRUF

ADALET BAKANLIĞI, İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı şöyle bir duyuru yayınlamış:

"Yargıtay ve Danıştay Kararları dergilerinin hakim ve Cumhuriyet savcılarına dağıtımından vazgeçilmiştir. 2006 yılından itibaren bu kararlar Bakanlığımız web sayfası bilgi bankasında yayınlanmaktadır."

Darısı "Hükümeti Gereksiz Kağıtlardan Kurtarma Yasası" türünden bir düzenlemeye mi desek!

Bu arada Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi tarafından hazırlanan ücretsiz mevzuat programı UYAP'ın Versiyon 6.2. si de şu adresten erişilebilir durumda : http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/UYAP_Mevzuat.exe

RESMİ İSTATİSTİKLERDE VERİ GİZLİLİĞİ YÖNETMELİĞİ

Türkiye İstatistik Kurumu'nun Resmi İstatistiklerde Veri Gizliliği ve Gizli Veri Güvenliğine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliği, 20.6.2006 tarih ve 26204 no'lu R.Gazete'de yayımlandı.

KAYNAK: Lebib Yalkın

BİR ALAN ADI HUKUK İHLALİ

İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şubesi'ne bağlı Bilgi İşlem Şube Müdürlüğü Bilişim Suçları Büro Amirliği başta "dadınız.com" olmak üzere 5 alan adını çalan genci yakaladı.

TürkInternetCom.'un bu konudaki ayrıntılı haberi şurada:
http://turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=15800
Haberde belirtildiğine göre sanık TCK 244'e göre yargılanacak.


(*) İLGİLİ ADRESLER:
Bilgi İşlem Şube Müdürlüğü Bilişim Suçları Büro Amirliği (Tel: 0 212 636 15 49)
Bilgi İşlem Ve Ar-Ge Büro Amirliği: bim.asayis@iem.gov.tr

Perşembe, Haziran 22, 2006

TÜRKİYE'NİN ÜÇ SORUNU - Prof.Dr. Turgut Tarhanlı

Avrupa Parlamentosu'nda görüşülmek üzere, Türkiye hakkında Hollandalı parlamenter Camiel Eurlings tarafından hazırlanan raporda vurgulanan konulardan üçü üzerinde durmak istiyorum. Yaklaşık bir yıllık bir süre, Türkiye'nin, zincirleme ifade özgürlüğü davalarıyla boğuştuğu bir dönem oldu. Bu konuda henüz bir demokrasiye yakışır ölçüde yerleşik ve yaygın bir uygulama karşısında olduğumuz söylenemez. İfade özgürlüğü, bir demokrasi bakımından çok temel bir ölçü. Çoğulluğun önemli bir aracı. Kişinin, hem kendisini duyurabilmesi hem de başkalarının sesini duyabilmesiyle ilgili bir özgürlük. Bu konudaki sınırlamalar, buna maruz kalan kişilerle sınırlı düşünülmemeli. Hukukun bu şekilde sınırlayıcı bir manivela olarak kullanılması, aslında o toplumdaki ilişkilerin seyri konusunda nasıl bir toplumsal geometri hedeflendiği anlamına gelir. Bu, sonuçta elbette o ülkedeki siyasi rejimin adını da belirler. Dolayısıyla eski, yeni veya gelecekteki kanunlarımızda, 'özgürlük' yerine 'sınırlama'yı belkemiği yapmaya müsait hükümlerin sadece uygulanmasını beklemek değil, yasama olarak gözden geçirilmesini sağlamak demokratik siyasi bir sorumluluğun gereğidir.
(Makalenin devamı için başlığa tıklayınız...)

Cumartesi, Haziran 17, 2006

BİYOTEKNOLOJİ VE HUKUK SEMPOZYUMU/ KAPANIŞ OTURUMU ve SONUÇ


Doç.Dr. Tekin Memiş, Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi,
“Türkiye’de Biyoteknolojik Patent Düzenlemeleri”


Doç.Dr. Memiş, Türk Patent Enstitüsü’nün “Tasarı” diye adlandırdığı kanun taslağına dikkat çekerek söze başladı. AB/98-44 sayılı Biyoteknolojik Buluşların Hukuki Korunması Direktifi’ne tıpatıp uygun olarak hazırlanan Taslak, 113-126. maddeleri arasında biyoteknolojik buluşların patentlenmesine izin vermiş. Sınırlamalar AB ile aynı paralelde. Bu düzenleme ile “tabiatta mevcut olan ama aslında buluş olamayacak keşiflerin patent koruması altına alınmakta” olduğuna dikkat çeken Memiş, “kara Avrupası hukukunun bu bağlamda ABD hukukuna yaklaşmış olduğu”nu vurguladı.
Teknik uygulanabilirliği belirli bir bitki çeşidi veya hayvan üretimini kapsamayan Taslak, 6. Maddesi ile çevreye verilecek olası zararlardan insanları ve doğayı koruyan sınırlandırmalar getiriyor. Patentlenebilirlik istisnaları ise “ticari kullanım” etrafında yoğunlaşıyor. Memiş, “Ticari kullanım yoksa fakat devlet klonlama yapmak isterse, Taslak buna olanak tanıyor bu noktada boşluk var” dedi. Keza, insan bedeni ve ögelerine ilişkin buluşlar; “basit keşif” patentlenemiyor.
Doç.Dr. Memiş’in bildirisini tamamlarken konuyla ilgili olarak yaptığı çok boyutlu değerlendirme katılımcıların olumlu tepkisini kazandı:

AB üyesi değiliz bu nedenle her düzenlemeyi AB hukukuna uygun yapmak zorunda değiliz, aslolan kendi çıkarlarımızı korumaktır. Avrupa Patent Anlaşmasına tarafız. Anlaşma bahsi geçen Direktife aykırı keşiflerin, bitki ve hayvan çeşitlerinin patentlenmesini yasaklamıştır. Buluş / Keşif ayrımı önemlidir. Keşifler niçin patentlenmez? Çünkü onlar insanlığın ortak malıdır. Fayda unsuru gözetildiğinde aksi bilim ruhu ile de bağdaşmaz . Biyoteknoloji tarımda blokaja yol açmaktadır. Avrupa ‘basit-karmaşık keşif’ ayrımı yoluyla patentlemeyi genişletmiş diye bizim de bunu yapmamız gerekmez. Üstelik Türkiye’de bu konuda tek bir kanun bile yok. GDO’lar, biyobank’lar, genetik mirasın nasıl korunacağı... kanunla düzenlenmiş değil. O yüzden önce inan ve çevrenin korunmasını Gen Teknik Kanunları ile garanti altına almalıyız. Bunlar olmazsa Türkiye bir açık laboratuvar olur. TUBITAK verilerine göre TR’den 200 hastanın genleri yabancı ilaç şirketlerince yurt dışına çıkarılmış ve onlar üzerinden yapılan araştırmalar sonunda ilaç patenti alınmıştır. Patent politikası açısından bakıldığında bu konuda dünyadaki kaynakların %97’si patent endüstrisine,
sadece %40’ı gelişmemiş ülkelere aittir. Avrupa Mahkemesi, Bio Patent Direktifinin iptali için dava açan Norveç’in itirazını bu bir “varsayım” diye reddetmiştir. Oysa Norveç, genetik araştırmaların kullanımından kaynaklanan avantajların adaletli paylaşıma aykırı olduğunu ileri sürmüştü. Rekabet Politikası açısından bakıldığında da dünya bitki piyasasının %80’inin ABD’nin elinde olduğu bir gerçektir. Hal böyle iken yapılan bu taslak dünya patent politikalarını görmeden yapılmış bir taslaktır!”


Av.Mehmet Gün, İstanbul Barosu
“Türkiye’de Biyoteknolojik Patent Uygulamaları”
551 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamenin “TRIPS”den alındığını vurgulayan Av. Gün, Türkiye’de bugüne kadar biyolojik patent alındığına dair bir bilgiye tanık olmadığını belirtti ve Türk hukukundaki yasalara göre bu alandaki hukuki korumanın nasıl olabileceğini anlattı. (Md. 150 Tesbit davası, Md. 151/1 İhtiyati Tedbir, Md. 137 Hukuk Davası , Md. 73/A Ceza Davası, Md. 149 Menfi Tesbit). -Uzmanlık alanı patent hukuku olan Av. Gün’e ve bürosuna bu sempoyumun destekçisi olduğundan dolayı da ayrıca teşekkür edildi.-


Topluca (Soldan) Doç.Dr. Tekin Memiş, Prof.Dr. Jürgen Simon, Doç.Dr. Fadıl Yıldırım, Dr. Carlos María Romeo-Casabona, Av. Jürgen Robienski, Cristina Blohm-Seewald, Av. Mehmet Gün, Dr. Ismini Kriari-Catranis ve Hakim Dr. Amedeo Santosuosso. Posted by Picasa
* * *
-İzinsiz ve kaynak belirtilmeksizin kullanılmaması umulan not ve fotoğraflar-: Avniye TANSUĞ , İvHP

“Biyoteknoloji ve hukuk” ile ilgilenenler için -sempoyum katılımcılarından kimilerinin de arasında olduğu- bazı kaynaklar:

Workshop on "Emerging Topics in Human Functional Genomics and Proteomics" :
http://www.i-cancer.org/~omics/
TUBITAK:
http://www.icgeb.org/MEETINGS/CRS06/IPconference.pdf
ASTAR-The Advanced Science and Technology Adjudication Resource Center, Inc.: http://www.globius.org/documenti/Meeting.htm
“Do judge make law?: Convention on Biological Diversity”, 5th June 1992
http://www.biodiv.org/doc/legal/cbd-en.pdf
Jürgen SIMON: http://130.251.107.180/biotethics/member_simon.html
Bibliography of Access and benefit sharing in population based research.
Indirect Benefit sharing as a model of regulation 30th August 2004
http://www.stc.arts.chula.ac.th/Access%20and%20Benefit%20Sharing.pdf
http://www.izew.uni-tuebingen.de/bme/v33.a1c.html
http://www.dhgp.de/research/projects/abstracts/50705.html

BİYOTEKNOLOJİ VE HUKUK/ IV. OTURUM- Başkan: Dr. Amadeo Santosuosso


Başkan: Dr. Amedeo Santosuosso, Hakim, Milano İstinaf Mahkemesi

Ananda Chakrabarty, ABD Illinois Üniversitesi,
“Yaşam Formlarının Patentlenmesi ve Biyoteknolojide Tartışmalı Olan Hukuki ve Etik Konular”

“Petrol atıklarını yiyen bakteri” başta olmak üzere genetik araştırmalar konusundaki çalışmaları dünyaca ünlü Chakrabarty karikatürlerle renklendirdiği sunumunda özetle şunları söyledi:

“Dün burada hep etikten ve insan haklarından bahsettiniz. Bugün de şimdi biraz da paradan sözedeceğiz. Para kazanmak ABD’de ayıp bir şey değildir, hatta Jefferson’un 1791’de Anayasaya’ya yazdığı ve Anayasa ile teminat altına alınmış bir şeydir. Genetik testlerin çoğu da patentlidir ve bu da kötü birşey olarak ben yapmadim, genlerim yaptirdi!algılanmaz. Yenilikçilik ve buluşlar, keşifler, bir ekonomik kaynak olarak endüstrinin ve ülkenin refahının en önemli bileşenleridir. Bu yüzden başka ülkelerde keşiflerini koruyamayanlar ABD’ne gelirler ve orada keşiflere devam ederler, patentlerini de alır parasını da kazanır (Chakrabarty o sırada Türkiye’de “Fatoş ve Basri” olarak tanınan ve aklına meşhur sandviçinin patentini almak gelen karton kahramanı Dagwood Bamstead’i gösteriyor. Nitekim Basri sandviçi ABD’de patentlenmiş bile! Bkz: http://www.acikgazete.com/?newsid=9865&category=3 A.T. )... Yüksek Mahkeme benim petrol yiyen bakteri konusundaki genetik araştırma patentimi bir yaşam biçimi patenti olmasına rağmen kabul etti, (Karar için Bkz. http://www.mindfully.org/GE/Diamond-v-Chakrabarty-16jun80.htm )çünkü oradaki hakimler sadece Anayasa’ya bakarak karar verirler. Ben bir taraftan Adli Komitelerle de çalışıyorum çünkü fikirler iyidir ama korunmamışsa değeri yoktur. Patentler, diğer insanların sizin fikirlerinizi kullanmaktan alıkoyarlar. Rakiplerin sizin patentinizde bir miktar değişiklik yaparak kullanmayı istemeleri bir patent ihlalidir. Bunun için bir bedel ödemeye hazır olmaları ise ayrı bir durum. Burada Karşılıklar Doktrini - ‘Doctrine of equivalents'- sözkonusu olur ve o zaman yasal bir ihlalden söz ederiz.”



Prof.Dr. iur. Dr. med. Dr. h.c. mult.Carlos María Romeo-Casabona,
Deusto Üniversitesi & Basque Country Üniversitesi

“Avrupa Birliğinde Biyoteknolojik Patentler”

Chakrabarty’nin hayli uzayan renkli konuşmasından sonra söz alan -ve tüm unvanlarının burada tekrarlanması da hayli uzun tutacak olan- Sayın Profesör özetle şunları söyledi:
1973 Avrupa Patent Sözleşmesi keşifler patentlenebileceğini söylemektedir. Biyoteknolojik keşifler etik midir değil midir? meselesi önemlidir. Avrupa Konseyi’nin 98/44/EC Direktifi’ne göre hayvan ve bitki türleri patentlenemiyor. ‘Breeder’s Priviliege’ ile çiftçilere öncelik tanınmıştır bu konuda. Yine de kamu düzeni ve genel ahlak gerekçesiyle istisnalar sözkonusudur. “İnsan”dan ne anlaşıldığı hala tartışılmakta olan bir konudur. Bu konuda birden çok kez tanım (taxonomy) girişimi yapılmıştır. Klonlamaya karşı ek protokol (ECHRB on Human Cloning 1998) bu bağlamda pratik önem taşır. Yenileyici tıp açısından embriyonun yararları ve embriyonik hücrelerin patentlenmesi ciddi etik sorunlar yaratan konular arasındadır.” (14 Temmuz 2005 tarihli Rapor’da çözüm getirilmeye çalışılan biyoteknoloji ve genetik mühendisliği alanında patent hukukunun gelişimi ve etkileri için Bkz. EGE Opinion No: 16 of 17 May, 2002, EC Committee of Experts 2003)
Posted by Picasa

III. OTURUM - Başkan: Dr. Carlos Maria Romero Casabona


Prof.Dr. Jürgen Simon, Lueneburg Üniversitesi,
“Mukayeseli Hukukta Genetik Testler ve İşçi"
Orhan Pamuk’un “Yeni Hayat” romanını okuduğundan bahisle Yeni Hayat’ta tasvir edilen toplum düzenini bundan 200 yıl önce Almanya’da yazılmış bir romandakine benzeten Simon, ikisinin de toplumu gözetleme üzerine kurulu olduğunu vurguladı. “Koruma duvarlarından öte, en önemli sorunun toplanan, işlenen, dağıtılan ve paylaşılan kişisel bilgiler; genetik bilgiler” olduğunu belirten Simon, işçiler üzerinde genetik araştırmalar yapılmasının düzenleme seçenekleri açısından uzun yıllar tartışıldığını belirtti. Simon, kamu ve sigorta sektörünün yakından ilgilendiği bu konuda en ayrıntılı yasal düzenlemelerin Avusturya Gen Teknolojisi Hukukunda olduğunu, Alman hukukuna göre özgün yasalara gerek olmayıp, mahkeme kararlarının yeterli olduğunu vurguladı. Simon, “Avrupa’da da daha başka düzenlemeler var. Zaten bu konu yasal düzenlemelerle sınırlı olmamalı” dedi.


Prof.Dr. Jürgen Simon, Lueneburg Üniversitesi,
“Genetik Testler ve Sigorta”

Sempozyumdaki bu ikinci sunumunu genetik testler ve sigorta bağlamında yapan Simon, “tedavi veya tıbbi gerekçelerle de olsa bu testlerin başvuranın geleceğini belirleme hakkını olumsuz etkilemeden yapılmasının sağlanması gerekiyor” diyerek ABD’den, Avrupa’ya mukayeseli hukuk örnekleri verdi. ABD’de hayat sigortası yapılırken genetik testlere de izin verilirken, federal devletlerde farklı düzenmelemelerin de görüldüğünü, Avrupa’da, Birleşik Krallık’ta ayırdetme yaklaşımı ve mahkeme kararları ile ılımlı bir düzenleme sözkonusu iken, en sıkı düzenin de Avusturya’da olduğunu vurguladı.



Doç.Dr. Fadıl Yıldırım, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi,
“Genetik Analizler ve Kişilik Haklarının Korunması”


Alman ve Türk hukuklarındaki durumu kıyaslayan Doç Dr. Yıldırım özetle şu bilgilileri verdi:

“Korunan şey veri değil, kişiliktir. Kişinin ‘Enformasyonel (Yıldırım bunu ‘bilişimsel’ diye çevirmiş) Geleceği Bizzat Tanıma Hakkı’ vardır ve ikiye ayrılır:
Bilme Hakkı- Kişiliğin serbestçe gelişimini sağlayacak bilgiye erişim.
Bilmeme Hakkı- Yaşam sevincini azaltacak bilgiyi bilmeme.
Gen analizleri artık insanı “şeffaf insan”a dönüştürüyor. Hatta
www.Papacheck.de , www.vaeterseiten.de gibi web sitelerine de girerseniz göreceğiniz gibi bir miktar biyolojik materyal gönderip DNA araştırması yaptırmanız, örneğin babanızın kim olduğundan bu yolla emin olmanız artık mümkün. Analiz sonuçlarını hemen gönderiyorlar.
Gen analizlerinin niteliklerine yakından bakılırsa: Anonimleştirme yüzde yüz mümkün değildir. İlgili kişinin tam olduğu belli değildir, çünkü kalıtım nedeniyle usül ve füruu da bağlar bulgular. Bu araştırmaların sonuçları özellikle olarak çok ‘merak edilir’.

‘Genetik Bilgilerle İlgili Olarak Geleceği Belirleme Hakkı’ kişilik haklarının konusudur. Ek koruma gerekip gerekmediği konusu tartışılmaktadır. ‘Hekimlerin sır tutması yeterlidir’ diyenlere karşılık itirazlar vardır: ‘Konu tıpla sınırlı değildir, ilaççılar da işin içindedir ve bilgi teknolojileri yoluyla bu tür bilgilerin dağılımı çok yaygınlaşmıştır’.
Türk Hukukunda, genel olarak korunması sözkonusu bir kişilik hakkı vardır. Anayasa Md. 16 gereği, bu hak hakimin yaratacağı hukuk ile korunur. Oysa Alman Hukukunda bilme ve bilmeme hakları var (İsim hakkı). Türk hukukunda “bilmeme hakkı” Hasta Hakları Yönetmeliği’nde yer alır. Keza Türk Medeni Kanunu Md. 23 Kişiliğin İç Himayesini, Md. 24 Kişiliğin dışardan himayesini, Md. 25 Kişiliğin hukuka aykırı ihlallerine karşı müeyyideler öngörmüştür. Borçlar Kanunu Md. 47-49 “Vücud bütünlüğü”nü düzenlemiştir. Uluslararası Sözleşme de Türk Hukukunun bir parçasıdır. Kişisel bilgilierin gizliliği bağlamında Veri Koruma Kanunu Taslağı’nda devletin bakım ve gözetim ödevine değinilmemesi gibi bazı eksiklikler sözkonusudur.

Türk hukukunda gen analizi yapılmasına imkan veren düzenlemeler ise söyledir:
5271 sayılı CMUK Md. 75- 76/I, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 284/III Soybağı belirleme (2. cümle usul konusunda olmalıydı), Genetik hastalıkları Tanı Merkezi Yönetmeliği/ Rızaya Dayalı Gen Analizi (informed consent = aydınlatılmış, bilgilendirilmiş rıza). Her halü karda şu sorular ve sorunları düzenleyecek bir Gen teknik kanununa ihtiyaç vardır:
* Materyeli veren sadece kendisi hakkında değil, soyağacı hakkında da bilgi verir, sadece verenin rızası yeterli midir?
* Temyiz kabiliyeti sözkonusu olmadığında rızanın verilmesinde kanuni temsilcinin iradesi yeterli olur mu?
Babalık tesbitinde baba-çocuk ilgili kişi iken annenin velayet hakkından ortay çıkan izin meselesi ne olacaktır?"

Prof.Dr. Samim Ünan, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi,
“Genetik Testler ve Sigorta”


“Boşluk olan bir alanda hakimin hukuk yaratması zor. Özgün bir kanun olsa daha sağlıklı çözümlere ulaşılır” diyen Prof. Dr. Ünan genetik testler ve sigorta konusundaki hukuk sorunlarını şöyle sıraladı:
* Genom ile ilgili Patent ve kimliğin korunması
* Genetik testlerin yol açtığı sorunlar
* Gen testi yaptırılması
Ünan, Fransa’nın bu konuyu 1994’de 3 ayrı yasa ile düzenlediğini, 2004’de bunların revize edildiğini, FNAEG (Fichier National Automatisé des Empreintes Génétiques) bünyesi içinde kişiden rızasıyla alınan genetik bilgi stoku bulunduğunu ve bunların 40 yıl saklanacağını belirtti.
Genetik testlerin Türkiye’de sigortacılık açısından pek de bilinmediğini belirten Ünan, Türkiye’de yeni bir konu olan genetik verilerin sigorta sözleşmelerinden önce dikkate alınacak ise yaşam sigortalarından çok sağlık sigortaları alanında önemsenebileceğini –sigortalamaktan kaçınma eğilimi- belirtti.
Konunun kesin çözümünün özel kanunla düzenleme olacağını özellikle vurgulayan Ünan, bu konuda uğranan zararların tazmini konusunda ise illiyet bağının önemine değindi ve sunumunu şöyle tamamladı:
“Önceden yaptırımış Genom analizi sonuçlarının sigortacıya bildirilmemesinin sözleşme öncesi ihbar görevine aykırılık oluşturmasına ilişkin bazı diğer sorunlar:
İlliyet bağı- Sözleşme tarihinden itibaren belirli bir sürecin geçmesiyle aykırılığın düzelmesi
Sigortacı Genom analizi yaptırılmasını şart koşamamalı, evvelce yaptırılmış ve sigorta ettirence bilinen Genom analizi sonuçlarının bildirilmesi engellenmemeli,
Verilerin saklanması özel olarak düzenlenmeli.
Sonuç: Yasal düzenleme !”
Posted by Picasa

BİYOTEKNOLOJİ ve HUKUK / II.OTURUM - Başkan: Prof. Dr. Mustafa Dural



Cristina Blohm-Seewald M.A, Lueneburg Üniversitesi “Biyobankalardaki Genetik Bilgiler ile Genetik Materyalin Toplanması ve Kullanımı”


Dr. Ismini Kriari-Catranis, Atina Pantheon Üniversitesi,
“Mukayeseli Hukukta Biyobankalar Hakkındaki Düzenlemeler”

İzlanda ve Estonya’nın kurduğu “Biobank”lar hakkında ayrıntılı açıklama ile konuşmasına başlayan Kriari-Catranis, daha AB üyesi diğer devletlerdeki Biyobank’lara değindi. Şu anda Avrupa’da Biyobank kuran diğer ülkeler şunlar: Birleşik Krallık, İsveç, Latvia. (Daha sonraki sunumların birinde Prof. Dr. Samim Ünan’ın değindiği Fransa’daki “kişiden rızasıyla alınan genetik bilgi stoku – FNAEG”- da biyobank statüsünde mi? A.T.)

İzlanda’daki Biyobank nüfusun tümünü kapsıyor. Bütün doktorlar bankaya veri göndermek zorunda. Kişisel bilgilerin korunması bağlamında “Opt-in out” sistemi yürürlükte yani vatandaşlar isterse verilerinin gönderilmesine itiraz edebiliyorlar. Estonia bankası tüm nüfusu ve insan genomu çalışmalarını kapsıyor. Burada biyolojik materyel ve bilgiyi halk kendisi veriyor. Estonia’nın bu konuda yaptığı açıklamaya göre bu çalışmalardan umdukları yararlardan biri de AB entegrasyonuna yardımcı olmak. Bireylerin kendi bilgilerine erişim hakkı var. Birleşik Krallık ve İsveç’de daha çok ilaç araştırmaları amaçlı biyobanklar var fakat “çok iddialı” bir biçimde kurulmuşlar. Latvia’da “Gen Veri Bankası” kurulu. Estonya kadar geniş değil.
Kriari-Catranis, bu işe gerçekten uygun personel ile yapılsa da toplanan veri ve biyolojik materyelin kayıtlarının düzgün aralıklarla güncelleştirmesinin gerektiğini, Biyobank’lar aracılığıyla yapılan çalışmaların sonuçlarının şimdiki kuşakta değil, ancak bundan sonraki kuşaklarda görüleceğine dikkat çekti:

“Toplanan veriler iki çeşit. ‘Tanımlanabilen’ biyolojik materyel ve ‘Tanımlamayan’ anonimleştirilmiş bilgi. Üye devletlerin banka çalışmasını durdurduğunda verilerin ne olacağı konusunda düşünülmesi ve önlem alması gerek. Bu soruya verilen cevaplar her ülkede farklı. Bu konuyla ilgili olarak ortaya çıkan finansal kazançlar ise olabildiğince özgün tanımlanmalı. Kişisel bilgilerin gizliliğinin tedbirleri alınmalı çünkü korunması gerekenin sadece tıbbi gizlilik olmadığı açık”...

Av. Jürgen Robienski, Lueneburg Üniversitesi
“Biyobankalarda Mülkiyet, Kişilik Hakkı ve Veri Koruması -Basamak Sistemi”

“Tıbbi araştırma amaçlı toplanan veri ile ticari olan arasında elbette fark var. Burada ‘Anonimleştirme ve rızanın alınması’ önemli. Bu konudaki önemli örneklerden biri ‘Kromozoma’ projesidir. Bu proje uygulanırken, havaalanlarında “Kromozoma” diye dükkanlar açılıp ve yolculara bedava ciklet dağıtılıp, çiğnedikten sonra geri getirmelerini istenmişti. İnsanlar küçük bir hediye karşılığında bu cikletleri çiğneyip geri getirmişler, sonradan da bunlar üzerinde DNA araştırmaları yapılmıştı. Tabii ki genetik bilgilier üzerindeki mülkiyet meselesi bu bağlamda önemli konulardan biri. Ancak anonimleştirme yapılınca mülkiyet hakkı da kayboluyor. Federal Mahkeme bir kararında mülkiyet hakkının baki kalıp verinin kısmen saklanması gerektiğine hükmetmişti...”

(sağda) Doç.Dr. Tekin Memiş ve (arkada) Doç.Dr.Yavuz Kaplan Posted by Picasa

I.OTURUM- 2. YARI


Doç.Dr. Osman Kaşıkçı, Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi, “Gen Teknolojisi ve Etik”

Kaşıkçı, özetle şunları söyledi:

“Artık Genom araştırmalarının ABD’de önemli bir bölümü etik konusuna ayrılmaya başlandı. Düzenlemenin yapılamadığı her durumda, bir süre etik ile idare edilir ama o da olmazsa durum zordur.
Biyoteknoloji alanında etik açısından riskler:
1. Irkçılığa dayalı ayrımcılık: İnsanların hangi ırka mensup olduklarını anlamak mümkün artık genetik ile. Örneğin, İsrael annesi yahudi olmayanları vatandaşlığa kabul etmiyor. Hitler’in yaptıklarını anımsayalım. Bu yüzden yeni devletler, yeni savaşlar türemesi mümkün.
2. Cinsiyet tercihi: Erkek çocuk genellikle daha çok arzu ediliyor. Herkes erkek çocuk yaparsa nüfus dengesizliğini düşünün...
3 Ismarlama çocuklar yöntemi: Toplama genlerle oluşturulan bebeklerin annesi kim, babası kim?
4. İnsan kopyalama:Kim işçi, kim memur, kim amir olacak? İnsanlar kendi kopyalarını yedek parça olarak kullanabilecekler. Kopyaların biri bir suç işlerse, bir kopya baba olursa kimin kim olduğu nasıl saptanacak? İşverenler çalışkan işçilerden kopyalatacak, istilacılar asker üretecek... İşten çıkarılanlar örgütlenip suç işleyecek. Kök hücreden yapılmış marka organ (yedek parçacı) lar türeyecek. Avusturalya’da bir şirkete veirlen patent sonunda ortaya insan ile hayvan arası yaratıklar çıktığı söyleniyor.

Etiksiz değer, yargısız bilim olmaz. Buluş değil, keşif patentlenebildiği halde genlerin patentlenmesi sorun yaratacak. Devlet de genetik danışmanlık büroları açmak zorundadır. Doktordan ayrı olarak teste karar verilirken bağımsızlığın sağlanması için hastaya bilgi vermede bu bürolar yardımcı olmalı. Genetik testlerde kişinin bilme kadar bilmeme hakkı da var. Hekim sır saklamalı. TCK ‘na göre yokedilmesi gereken genetik bilgilerin korunması konusu başlı başına bir sorun oluşturmaktadır.”


Cristina Blohm-Seewald, Lueneburg Üniversitesi,
“Biyolojik Çeşitlilik Konvansiyonunda İnsan Genetik Kaynakları Hakkındaki Düzenlemeler”

“Genetik kaynaklarla erişim ve yararların paylaşımının yasal düzenlenmesi hayati önem taşıyor. 'CBD koruması' diye adlandırılan, 'Biyolojik Çeşitlilik Konvansiyonu' (UNEP / CBD -The Convention on Biological Diversity' http://www.cbd.gov.tr ) çerçevesinde uygulanan rejimde ‘insanlar, biyolojik çeşitliliğin bir bileşeni değildir’ denilerek insana ait genetik materyeller erişilebilir bilgi olmaktan çıkarılmıştır. İnsanlığın tanımı da evrim geçirmektedir. ‘Homo saphiens: species, Homo: genler, Familya:Hominiade’ gibi tanımlamalardan sonra birkaç kere daha tanımlama ('taxonomy')teşebbüsünde bulunulmuştur. Ancak bunlar CBD düzenlemesiyle uyumlu değildir. Üye devletler aslında kendi ülkeleri içinde bu bilgilere erişimde serbesttir. GATT Sözleşmesinde de insana ait genetik materyal kapsam içi bırakılmıştır. İnsan genetik kaynakları hakkındaki düzenlemelerin fikri mülkiyet üzerindeki etkisi ilginçtir. İnsan geninin ticarileştirilmesi etik sorunlar yaratmaktadır. Politik, psikolojik sorunlar da yaratmaktadır. Bu bağlamda Guaymi Davası ilginçtir. Pandilla’ya gelip yerlilerden kan örnekleri toplanmış, bu örnekler Atlanta’ya götürülmüştür. Daha sonra durumun farkedilmesi üzerine Avukat Acosta’nın koruma istemiyle açtığı dava 1993’te ABD Yüksek Mahkemesinde reddedilmiştir. Bu red kararı batılı biyoteknolojik araştırmalar endüstrisinin çıkarlarını dikte eden bir karardır. Endemik genetik kaynakları üzerinde koruma için konu ile ilgili karar verme mekanizmalarına küçük toprak sahibi çiftçiler, yerli halk ve yerel topluluklar ile diğer ilgili grupların etkin katılımı ve konuyu ‘Chartitable Trust’ modeline taşımak gerektir. Böylece bilimsel disiplinler ile hukuk arasında aracılık yapılmış olur.”

Bkz: Timeline of Genetics
http://library.thinkquest.org/C0111983/timeline.html
http://www.awrsd.org/teched/timeline.htm
http://www.cptech.org/ip/health/biotech/

Amedeo Santosuosso, Milano İstinaf Mahkemesi Yargıcı, ENLSC Projesi Direktörü,
“ENLSC Projesi: Yaşam Bilimleri ve Mahkemeler”

Hem yargıç hem akademisyen olan Santouosso, “yaşam bilimleri ile mahkemeler arasında daha yakın bir etkileşime ihtiyaç var” diyerek başladığı sunumunda özetle şunları söyledi:

“Bu genetik biliminin, biyoteknolojik yöntemlerin gelişmesi o kadar da dehşet verici bir durum değil. Bunlar yeni çıkmış da değil. Tıp ile hukukun etkileşimi 200 yıldır zaten var. Bu konuda önce uluslararası anlaşmalar var. Yasal düzenleme sonra gelir. Ülkelere bakarsak, hepsinde standardlar birbirine benziyor. ‘Communis Opinio’; paylaşılan bir dizi standart sözkonusu. Genetik veriler kişisel bilgi babında ele alındığında koruma altında olabiliyor. Ne var ki sıra ‘Biyobank’lara geldiğinde işler karışıyor. Bu bağlamda ortaya çıkan tüm uzlaşmazlıkları kişisel bilgilerin gizliliği kuralları altında çözmek bir yol... Kalıtımla geçen genetik özelliklerin yapısal benzerliği konusunda kavram çatışması istisnai bir durum. Bu konudaki hukuk kaynakları iki çeşit:
Hakimin yaptığı hukuk ve yasal düzenlemeler. Birincisinde daha bilinçli ve dikkatli olmak zorunluğu artıyor ve bu da yeni bir durum. Bilim ise evrensel. Hukuk ulusal. İşte biz Pavia Üniversitesi’nde kurulu ENLSC ('Interdepartmental Research Centre') Departmanlararası Araştırma Merkezi’nde bu ikisini bir arada incelemeye çalışmaktayız...”


Posted by Picasa

AÇILIŞ ve I. OTURUM- Başkan: Prof.Dr. Selçuk Öztek



Kadir Has Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Yücel Yılmaz'ın konuşmasından sonra, Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Selçuk Öztek, I. Oturumu açmadan bir konuşma yapıyor. Biyoteknoloji'yi "canlı organizmaların yeni ürünler elde etmek için kullanımı" biçiminde özetleyen Prof. Öztek, aslında ilk "mayalama" işlemleri ile 8000 yıl önce de biyoteknolojinin olduğunu, ancak '50'lerden sonra hızla geliştiğini belirtti. Öztek, DNA tekniğinin tarım ürünlerinde kullanılması, insan vücudu üzerinde deneyler, hayvan kullanımı, çevreye verilen zarar gibi konularda ortaya çıkacak hukuki sorunların yasal düzenlemelerinde yavaşlık olduğunu da vurguladı.


Doç.Dr. Yavuz Kaplan, Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi,
“Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi”


Kaplan sunumunda özetle şunları anlattı:

“...Modern tıbbın biyolojideki gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkardığı gelişmeler insan haklarının ve onurunun tehdidi sonucunu doğurabilecektir. Küreselleşme insanların ilişkilerini de artırıp harekelendiriyor, böylece belirli bir ülkede yasaklanan bir fiili, onun yasak olmadığı yere gidip gerçekleştirmek mümkün olabiliyor... Bu alandaki en önemli hukuki belge, en üst hukuk normu olan bu uluslararası Sözleşme, Avrupa Konseyi tarafından hazırlandı ve hukuk ihlallerine karşı bağlayıcı niteliği var. Kasım 1996’da Bakanlar Komitesi tasarıyı kabul etti ve İspanya’da imzaya açılan Sözleşme’ye Türkiye 3.12.2003’de kabul ettiği uygun bulma kanunu ile taraf oldu. Klonlamayı yasaklayan Ek Protokol’u henüz imzalamamış olmakla birlikte Türkiye’yi de bağlar. (AY. Md. 90)...
Sözleşme taraf ülkelerdeki herkesin hakkını garanti altına alıyor. Organ nakli, gen araştırmaları, klonlamanın yasaklanması ana başlıklar. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ‘tıpla ilgili uzantısı’ diyebileceğimiz Sözleşme’nin tanımları yoruma açıktır... İnsan haklarını ön plana alıp, araştırmanın toplum menfaati için feda edilemeyeceğini öngörür. Sadece hekimleri değil, hemşire, hastabakıcı ve diğer personel dahil sağlık sektöründe hizmet veren herkesi bağlıyor.
Önemli hususlar: Araştırmaya konu olacak hastanın bilgilendirilmesi -ve ancak bundan sonra- rızasının alınması, rızanın geri alınabilmesi, rıza veremeyecek olanların korunması, Engellilerin ve akıl hastalarının organ nakline konu edilememesinin sağlanması/ Bilgilenme hakkı: AİHS Md. 8’e paralel olarak kişinin sağlık bilgilerinin hekim tarafından sır olarak saklanması yükümlülüğü.
Gen teknolojisi ile ilgili düzenlemeler: Genetik kalıtım nedeniyle hiçbir insana ayrımcılık yapılamaz/ Genetik hastalıklara dönük testler sadece sağlık amaçlı yapılabilir, ayrımcılık, ırkçılık için yapılamaz/ “Ölçülülük ilkesi”ni aşılmamalıdır/ Gelişim aşamasındaki insan organizmalarına müdahale yasaktır (sperm, Embriyo gibi)/ Çocuğun cinsiyetinin önceden belirlenmesi yasaktır.
Biyoloji ve tıp alanındaki araştırmalar Md. 16’da yer alan koşullara uygun olmak zorundadır. Farklı yöntemlerle iyileştirme yapılabiliyorsa, bu araştırmalara gidilemeyeceği (organ mafyasına karşı bir önlem), yetkili kurumun araştırma yükümlülüğü öngörülmüştür. Genlerin ticari amaçlı patentlenmesi tehlikesine kişisel bilgilerin gizliliği bağlamında dikkat çeker.
Tazminat Hakkı (24.Md.) ‘Nedensellik bağı’ gerektiren tazminat, her ülkenin iç hukukunda özel olarak düzenlemesi gerektiren bir husustur.
Sözleşmeyi WHO da desteklemiş, ABD ve Japonya’nın da katılımıyla evrensel nitelik kazanmıştır.”

Posted by Picasa
Prof.Dr. Ahmet Nezih Kök, Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dekanı,
“Tıp ve Hukukun Kesişme Alanı Olarak Biyoteknoloji ve Genetik”

Hem tıp doktoru hem hukuk profesörü olan Dekan Kök, insanın “hem hemcinslerinden hem de doğal olaylardan korunması” ile başlayan olguda, “insanın kendi bedeninden de korunması”nın sözkonusu olduğunu belirterek başladığı konuşmasında, tıp ve hukuk ilişkisinin gelişimine yer verdi. Savunma amacıyla insanlar diğerlerine bağımlı olurken, bilginin bilimsel bilgiye dönüşmesi ve hukukun doğması ile, “Yaşama Hakkı, Sağlık, Tıp ve Hukuk”un aynı şeyi koruduğuna dikkat çekti. Kök özetle şunları söyledi:

“...Tıp da hukuk da insan hem doğmadan önce hem öldükten sonra var. İkisi birbirini etkiliyor. Hipokrat ile başlayan etik ilkeler çağdaş tıp ve hukuk düzenlemelerinde yerini almıştır. Aydınlanma ile skolastik düşüncenin laikleşmesi, pozitif ilimlerde de sıçramalar yaratmıştır. Biyoteknoloji de bu bağlamda 1665’de Robert Hook’un ilk mikroskopu ile başlar. Hook cansız hücreleri incelemişken, bugünkü gen kavramını ilk kez açıklayan da Johan Mendell (1822-84) olmuştur. Streptokoklarla uğraşan Griffith ise transplantasyonu (organ nakli) bulmuş ama ne olduğunu o zaman anlayamamıştır. DNA, ilk kez bilimsel anlamda 1953 Şubat’ında tanımlanmıştır:
Deoksi ribo Nucleic Asit. İçinde şeker de var, inorganik yapıda, fosfat da. Gen, yaşamın gidişatında işlevi olan hücre, Genom da bir canlıyı oluşturmak için gerekli tüm genlerdir. Bu bilgilerin kullanımı DNA teknolojisini yaratmıştır. Biyoteknoloji ise hücrelerle oynanarak insanlığın yararı için yenilikler yaratmaya çalışan bilim dalıdır. Aslında biyoteknoloji 8000 yıldır uygulanıyor. Mayalama, penisilin... DNA teknolojisinin ilk çıkışı tıpta kalıtsal hastalıkların tedavisi içindi. Gebeliğin ilk üç ayındaki araştırmalarla çocuğun durumunu anlamak da biyoteknoloji tarihindeki önemli aşamalardan biridir. Risk gruplarının belirlenmesi için tarama çalışmaları da önemlidir. Örneğin Afrikalılarda orak hücreli anemi çok görülmüş, taşıyıcıların belirlenmesine çalışılmıştır. Nitekim sonradan anlaşıldığına göre 1895’de Kraliçe Viktorya ve sülalesi hemofili taşıyıcı imişler. Biyoteknolojide en önemli konulardan biri gen terapisi ve transkripsiyondur. Hasta genin virüs içinde çoğaltılıp hastalıklı gene sokulması. Kanser, AIDS, ateroskleroz hastalıklarının tedavisinde bu teknik önemli çözümler vaadeder. Keza adli tıpta kimlik tayini, babalık ve suçluluğun tesbitinde de biyoteknolojik yöntemler kullanılır. “Biyobank”lar ise ayrı bir konudur. Türkiye’de DNA veri bankası kurulması konusunda hukuki boşluk vardır...

...İnsan GENOM Projesi, 1984’de ABD’de atom bombasından etkilenenlerin özellikleri konusunda inceleme yapılması amacıyla düzenlenen bir konferansın sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Esasen insanlığın evrimi ve kavimlerin nedeni araştırılacaktı. Blair ve Clinton sonucu beraber açıklamıştı: ‘Tanrının dilini öğreniyoruz’!...

...Madalyonun öbür yüzü bu gelişmelerin ticari iştahları kabartmasıdır. UNESCO Bildirgesi ‘sembolik anlamda insan genomu insanlığın mirasıdır’ der. 4. Madde ‘Çıkar konusu edilemez’ der. Kişisel bilgilerin kişilerin aleyhine kullanılması, sigortacıların sigortalamaktan kaçınması, biyolojik silahların yapılması için elverişli biyolojik veriler kullanımı, bedene para ödeme, hastalığı önlerken bir yandan da ilaç patentlerini elinde tutanların bundan yararlanması gibi sakıncalar göz ardı edilemez...”

Çarşamba, Haziran 14, 2006

ULUSLARARASI "BİYOTEKNOLOJİ VE HUKUK" SEMPOZYUMUNDA GEN HUKUKU MASAYA YATIRILDI!



Resim: Ön sıra: Sempozyumu Düzenleyen: Doç. Dr. Tekin Memiş, Sempozyum Koordinatörleri: Prof.Dr. Jürgen Simon, Cristina Blohm-Seewald. Atina Panteon Üniversitesi'nden Dr. İsmini Kriari-Catranis ve Dr. Amedeo Santosuosso, Hakim, Milano İstinaf Mahkemesi. Arka sıra: Doç.Dr. Fadıl Yıldırım, Gazi Üniversitesi, Av. Jürgen Robienski, Av. Mehmet Gün.

(Alanlarında dünya çapında üne sahip bilim insanlarının bildiri sunduğu, son derece ilginç bilgilerin paylaşılıp, tartışmaların yaşandığı bu Sempozyum'da tuttuğumuz notlar deşifre edilmekte olup, çözümler tamamlandıkça yayına açılacaktır. Bu önemli etkinlikte öncülük eden üyemiz sayın Doç.Dr. Tekin Memiş'i içten kutluyoruz ve şimdilik Kadir Has Üniversitesi'nin konuya ilişkin Basın Bültenini sunuyoruz:)


BİYOTEKNOLOJİNİN RİSKLERİ BÜYÜK!

"Biyoteknoloji ve Hukuk" konulu uluslararası sempozyum Kadir Has Üniversitesi'nin Cibali Merkez Kampüsü'nde 16-17 haziran 2006 tarihlerinde yapıldı. Gen analizleri, iş hukukundan ceza hukukuna, sigorta hukukundan ıspat hukukuna kadar sosyal bilimlerde de bir çok kullanım alanına sahiptir. Bunlara iş ve işveren ilişkilerinin kurulması ve devamında kullanılması ile sigorta sözleşmelerinin kurulması ve primlerin belirlenmesi örnek olarak verilebilir.
Biyoteknolojik araştırmalar, hukuku yakından ilgilendirmektedir. İnsan hakları, patent hukuku, medeni hukuk, iş hukuku, ceza hukuku ve sigorta hukuku alanları ile biyoteknolojik gelişmeler, birbirini etkileyen disiplinler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle konuya hukukun daha titiz bir yaklaşım sergilemesi gerekmektedir. Sempozyumun düzenlenme amacı da ülkemizde bu konuya dikkatlerin çekilmesidir. Zira bu alanların hiçbirinde yasal bir düzenleme olmadığı gibi yasal düzenlemelere olan ihtiyaçların da farkına henüz varılmamıştır.
Sempozyum (ülkemizdeki) "biyoteknoloji ve hukuk" konulu ilk sempozyum olma özelliğini taşımaktadır. Sempozyuma, yurtdışından 5 ayrı ülkeden 7 yabancı bilim insanı ile Türkiye'den 5 ayrı üniversiteden 9 bilim adamı katılmıştır.


Kadir Has Üniversitesi, Cibali Merkez Kampüsü,
Bilgi İçin :Ali Soysüren, Teaching Assistant,
(0212) 533 65 32/ ext 627
alimir@khas.edu.tr

Salı, Haziran 13, 2006

TUSIAD "AB Sürecinde Türkiye’de Bilişim ve Telekomünikasyon Sektörü Üzerinde Görüş ve Öneriler" RAPORU

TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı, mobil hizmetler üzerinden yüzde 56.3’le dünyada en yüksek vergiyi alan ülkenin Türkiye olduğunu hatırlatarak, "Bu oran Türkiye’den sonra en yüksek vergi uygulayan Uganda’nın yaklaşık iki katıdır" dedi.

Sabancı bu yüksek vergi yükünün telekomünikasyon pazarının büyümesini engellediğini bildirdi. Sabancı, "AB Sürecinde Türkiye’de Bilişim ve Telekomünikasyon Sektörü Üzerinde Görüş ve Öneriler" konulu raporun tanıtım toplantısında yaptığı konuşmada Avrupa Komisyonu’nun 2005 yılı ilerleme raporunda, Türkiye’de sabit telefonlar ve mobil telefonlarla ilgili iletişim vergilerinin yüksekliğinin olumsuz değerlendirildiği bildirildi. GSM Association tarafından yaptırılan araştırmaya göre, Türkiye’de yüzde 56.3 olan mobil hizmetler üzerindeki vergi yükünün, araştırmaya dahil edilen 50 ülkenin ortalaması ise sadece yüzde 17.1 olduğunu belirten Sabancı, "Yüksek vergi oranları hem tüketici üzerinde baskı oluşturmakta hem de telekomünikasyon pazarının büyümesini engellemektedir. Telekomünikasyon hizmetlerinden alınan vergiler, kısa ve orta vadede AB ortalamaları seviyesine çekilerek bu hizmetlerin yoğun kullanımı, penetrasyonun AB ülkeleri seviyesine yükselmesi ve bu şekilde ülke ekonomisinin pozitif olarak etkilenmesi sağlanmalıdır" dedi.

Kaynak: Hürriyet
"AB Sürecinde Türkiye’de Bilişim ve Telekomünikasyon Sektörü Üzerinde Görüş ve Öneriler" Raporu - Prof. Dr. Ufuk Çağlayan ve Dr. Ayşe Bener- "Özet Bulgular" için:
http://www.tusiad.org/haberler/basin/duyuruno837.pdf

Rapor'dan İvHP'nu ilgilendirecek bir alıntı (S. 164 v.d.) :

Düzenleyici çerçeve ile ilgili olarak, halen doldurulması gereken boşluklar bulunmaktadır. Evrensel hizmetlerin sağlanmasına ilişkin bir kanun kabul edilmiştir. Geçen yılki rapordan buyana kiralanmış hatlarla ilgili özel bir düzenleme getirilmemiştir. 2003 yılı çerçevesinin uygulamaya geçirilmesi için daha fazla adımların atılması gerekmektedir. Buna paralel olarak, mevcut yasaların etkili biçimde uygulanması rekabetin geliştirilmesi için önem taşımaktadır. Rekabetin yaratılması için, numara taşınabilirliği ve irtifak hakları dahil geri kalan uygulama mevzuatının çıkarılması ve altyapı lisanslarının verilmesi de gereklidir. Taşıyıcı (ön) seçimiyle ilgili düzenlemelerin mümkün olan en kısa zamanda yürürlüğe konulması da aynı ölçüde önem taşımaktadır. Rekabeti geliştirecek olan ve yasal olarak 1 Temmuz 2005 tarihinde kabul edilen yerel ağın paylaşıma açılması uygulamasının geciktirilmemesi gerekmektedir. Telekomünikasyon Kurumu’nun idari kapasitesiyle ilgili olarak, çalışanların sayısında birönceki rapordan bu yana çok az değişiklik olmuştur. Bu kurumda 75 telekomünikasyon (yardımcı) uzmanı dahil olmak üzere toplam 460 çalışan düzenleyici görevler ifa etmekte olup,bunların 60’ı ekonomik düzenlemelerle görevlidir. Politika oluşturmaktan sorumlu Ulaştırma Bakanlığı’nda insan kaynakları durumu, AB ile bağlantılı konulara bakan 25 yeni AB yardımcı uzmanının Aralık 2004’de eğitime tabi tutulmaları ve işe alınmalarıyla iyileşmiştir. 2004 yılı İlerleme Raporundan bu yana Avrupa tek acil erişim numarası “112”nin uygulanmasında gelişme kaydedilmemiştir. Bu numaranın kullanımı hastanelerle sınırlıdır. Bilgi toplumu hizmetleri ile ilgili olarak bazı ilerlemeler sağlanmıştır.

Elektronik imza hakkındaki kanunun kabulüne ilaveten, elektronik imza kanununun uygulanmasıyla ilgili ilke ve usullere ilişkin uygulama mevzuatı ile elektronik imzalara ilişkin teknik kıstas ve usullere ilişkin yasa çıkartılmıştır. Ancak, Avrupa Konseyi Sibersuçlar Sözleşmesini imzalamamış ve onaylamamış olan Türkiye’nin, yasalarını elektronik ticaret ve koşullu erişim hizmetlerine ilişkin AB standartlarıyla uyumlu hale getirmesi gerekmektedir. Posta hizmetleri alanında geçen rapor döneminden bu yana özel bir gelişme meydana gelmemiştir. Türkiye mevzuatını müktesebat ile uyumlaştırmaya henüz başlamamıştır. Posta sektöründeki tekel varlığını sürdürmektedir. Bir ulusal düzenleyici makam (UDM) henüz oluşturulmamıştır, ancak kurulması planlanmaktadır.”
Avrupa Komisyonu, Kasım 2005’te, Türkiye ile Katılım Ortaklığı’nın kapsadığı ilkeler, öncelikler ve koşullara dair Konsey Kararı için öneri hazırlamış ve Ocak 2006’da yeni Katılım Ortaklığı Belgesi Avrupa Konseyi’nce onaylanmıştır. Bu belgede Bilgi Toplumu ve Medya başlığıile ilgili kısa ve orta vadeli öncelikler aşağıdaki şekilde belirtilmiştir:

Bilgi Toplumu ve Medya (Kısa vade)• Tarife ve lisanslandırma mevzuatının uygulanmasının sağlanması.• Özellikle tarife ve lisanslandırma, kiralık hatlar, erişim ve enterkonneksiyon, taşıyıcı (ön)seçimi ve numara taşınabilirliği alanlarında elektronik haberleşme konusunda uyumlaştırılmışmevzuatın kabulü ve uygulanması. Radyo Televizyon düzenleyici kurumlarınınkapasitesinin ve bağımsızlığının güçlendirilmesi.• Özellikle Sınır Tanımayan Televizyon Direktifi yle ilgili olanlar olmak üzere, görsel – işitselpolitikalar alanında mevzuat uyumuna devam edilmesi.

Bilgi Toplumu ve Medya (Orta vade)• Telekomünikasyon alanındaki müktesebatın iç hukuka aktarımının tamamlanması vepazarın tam olarak serbestleştirilmesi için hazırlık yapılması.• Görsel-işitsel mevzuatın uyumlaştırılmasının tamamlanması ve bağımsız radyo-televizyon düzenleyici makamının imkanlarının güçlendirilmesi.
Raporun tamamı için: http://www.tusiad.org.tr/turkish/rapor/ABbilisim/ABbilisim.pdf
Sabancı'nın 12 Haziran 2006 konuşması tam metni ise şurada:
http://www.tusiad.org/haberler/konusma/duyuruno836.pdf

Cumartesi, Haziran 10, 2006

BİLGİ EDİNME DEĞERLENDİRME KURULU ile ilgili YONETMELIK CIKTI!

"BİLGİ EDİNME DEĞERLENDİRME KURULUNUN ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİK" yürürlüğe girdi...

7 Haziran 2006 tarihli R.G.

Cuma, Haziran 02, 2006

18 Mart 2005 TARiHLİ BİR TUNCER ÜNEY MESAJI ve BİR HABER

Türkiye Bilişim Ansiklopedisinin Değerli Editörleri,

Ansiklopedinin basılışını merakla beklediğinizi biliyoruz. Size gelinen son durum hakkında bilgi vermek istiyoruz.
1. Yazarı atanmış toplam 325 makaleden 220 kadarını ancak teslim almışbulunuyoruz. Bazı editör arkadaşlarımız kendi sorumluluklarındaki makalelerikısa bir süre içinde toplayıp gönderdiler. Ancak bu sayıya ulaşmak için epeyçaba harcamak durumunda kaldık. İşin zor tarafı geride kaldı. Gecikmedendolayı kendilerinden özür dileriz. Ansiklopedimiz bu makalelerle yayımlanacak. Yaklaşık 1400 sayfa kadar olacak. Makalelerin son bir defa daha okunması bir yandan sürerken bir yandan da ansiklopedide yer alacak şekilde biçimlendirilme işi yapılıyor. Tüm bu işlemlerin Nisan sonundan önce tamamlanıp Ansiklopedinin basılabileceğini düşünüyoruz. Bu arada Ansiklopedinin prototipi de hazırlandı. Yaklaşık 12 örnek makale ve dizinlerle birlikte içeriğinde neler olabileceği ortaya çıkmış oldu. Bunu sizlerin görüşüne sunuyoruz. Önerileriniz bize ışık tutacaktır. Bu örnek ansiklopediye pazartesinden itibaren
www.papatya.gen.tr/tba/tba.htm adresinden erişebilirsiniz.

2. Diğer yandan Ansiklopedinin bir de çevrimiçi bölümü olacak. Web sayfasında ansiklopedideki bazı dizinlerle birlikte yazarların özgeçmişleri, makalelerin özetleri bulunacak. Dolayısıyla ansiklopedisi olanlar veya olmayanlar buradan istedikleri bilgilere makaleler hariç erişebilecekler, arama yapabilecekler.

3. Ansiklopedinin eksiksiz ve hatasız basılabilmesi için sizlerin kendikonularınızla ilgili bilgileri bir kez daha gözden geçirmenizi vedüzeltilecek bir şeyler varsa çizelge üzerinde farklı renkte yazarak bildirmenizi rica ediyoruz. Ekte yolladığımız çizelgede bize ulaşan makaleleri, yazarlarını göreceksiniz.
a. Makalelerden bir şekilde bize ulaşmayıp çizelgede yer almayan var mı? b. Yazar(lar)ın adları, kurumları ve unvanları doğru mu? c. Gerektiğinde yazarlarla iletişim kurabilmemiz için ekli çizelgede belirtilen kolona yazarların e-posta adreslerini yazabilir misiniz?

4. Bu çizelge ile birlikte Ansiklopedide kullanılmak üzere "jpg formatta"bir resminizi ve 180 sözcük uzunluğunda özgeçmişinizi (daha önce yollayanların güncelleyip yeniden) 25 Mart'a kadar yollamanızı rica ediyoruz. Türkiye'de bir ilk olan böyle bir ansiklopediyi sizlerin desteği ile basabilir konuma getirmiş olmaktan dolayı çok mutluyuz ve sizlerle gurur duyuyoruz.
Katkılarınız için içten teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ansiklopedi basıldığında sizlere de beşer adet iletilecektir. Daha fazla edinmek isteyenler yüzde elli indirimle alabileceklerdir.

Selamlar.
Tuncer Üney
* * * *
Tuncer Bey,
Keşke şu anı da görebilseydiniz:

TBV BİLİŞİM ANSİKLOPEDİSİ YAYINLANDI!
http://www.papatya.info.tr/bilisimAnsiklopedisi.htm

Perşembe, Haziran 01, 2006

PROF. ONGOREN'İN YENİ KİTABI

"İnternet Hukuku"
Prof.Dr. Gürsel Öngören
Öngören Hukuk Yayınları

Hürriyet'ten: İnternet yayıncılığı, Türk ceza kanunu ve diğer bazı kanunlardaki internet yoluyla işlenen suçlar, elektronik ticaret, internette fikri haklar, internet ve kişilik hakları, İnternet yayıncılığında hukuki ve cezai sorumluluk gerektiren durumlar gibi başlıklar altıda topladığı kitabında Öngören, artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası olan internetin hukuksal yönünü bütün ayrıntılarıyla ele alıyor.