Cumartesi, Haziran 17, 2006

AÇILIŞ ve I. OTURUM- Başkan: Prof.Dr. Selçuk Öztek



Kadir Has Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Yücel Yılmaz'ın konuşmasından sonra, Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Selçuk Öztek, I. Oturumu açmadan bir konuşma yapıyor. Biyoteknoloji'yi "canlı organizmaların yeni ürünler elde etmek için kullanımı" biçiminde özetleyen Prof. Öztek, aslında ilk "mayalama" işlemleri ile 8000 yıl önce de biyoteknolojinin olduğunu, ancak '50'lerden sonra hızla geliştiğini belirtti. Öztek, DNA tekniğinin tarım ürünlerinde kullanılması, insan vücudu üzerinde deneyler, hayvan kullanımı, çevreye verilen zarar gibi konularda ortaya çıkacak hukuki sorunların yasal düzenlemelerinde yavaşlık olduğunu da vurguladı.


Doç.Dr. Yavuz Kaplan, Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi,
“Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi”


Kaplan sunumunda özetle şunları anlattı:

“...Modern tıbbın biyolojideki gelişmelere bağlı olarak ortaya çıkardığı gelişmeler insan haklarının ve onurunun tehdidi sonucunu doğurabilecektir. Küreselleşme insanların ilişkilerini de artırıp harekelendiriyor, böylece belirli bir ülkede yasaklanan bir fiili, onun yasak olmadığı yere gidip gerçekleştirmek mümkün olabiliyor... Bu alandaki en önemli hukuki belge, en üst hukuk normu olan bu uluslararası Sözleşme, Avrupa Konseyi tarafından hazırlandı ve hukuk ihlallerine karşı bağlayıcı niteliği var. Kasım 1996’da Bakanlar Komitesi tasarıyı kabul etti ve İspanya’da imzaya açılan Sözleşme’ye Türkiye 3.12.2003’de kabul ettiği uygun bulma kanunu ile taraf oldu. Klonlamayı yasaklayan Ek Protokol’u henüz imzalamamış olmakla birlikte Türkiye’yi de bağlar. (AY. Md. 90)...
Sözleşme taraf ülkelerdeki herkesin hakkını garanti altına alıyor. Organ nakli, gen araştırmaları, klonlamanın yasaklanması ana başlıklar. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ‘tıpla ilgili uzantısı’ diyebileceğimiz Sözleşme’nin tanımları yoruma açıktır... İnsan haklarını ön plana alıp, araştırmanın toplum menfaati için feda edilemeyeceğini öngörür. Sadece hekimleri değil, hemşire, hastabakıcı ve diğer personel dahil sağlık sektöründe hizmet veren herkesi bağlıyor.
Önemli hususlar: Araştırmaya konu olacak hastanın bilgilendirilmesi -ve ancak bundan sonra- rızasının alınması, rızanın geri alınabilmesi, rıza veremeyecek olanların korunması, Engellilerin ve akıl hastalarının organ nakline konu edilememesinin sağlanması/ Bilgilenme hakkı: AİHS Md. 8’e paralel olarak kişinin sağlık bilgilerinin hekim tarafından sır olarak saklanması yükümlülüğü.
Gen teknolojisi ile ilgili düzenlemeler: Genetik kalıtım nedeniyle hiçbir insana ayrımcılık yapılamaz/ Genetik hastalıklara dönük testler sadece sağlık amaçlı yapılabilir, ayrımcılık, ırkçılık için yapılamaz/ “Ölçülülük ilkesi”ni aşılmamalıdır/ Gelişim aşamasındaki insan organizmalarına müdahale yasaktır (sperm, Embriyo gibi)/ Çocuğun cinsiyetinin önceden belirlenmesi yasaktır.
Biyoloji ve tıp alanındaki araştırmalar Md. 16’da yer alan koşullara uygun olmak zorundadır. Farklı yöntemlerle iyileştirme yapılabiliyorsa, bu araştırmalara gidilemeyeceği (organ mafyasına karşı bir önlem), yetkili kurumun araştırma yükümlülüğü öngörülmüştür. Genlerin ticari amaçlı patentlenmesi tehlikesine kişisel bilgilerin gizliliği bağlamında dikkat çeker.
Tazminat Hakkı (24.Md.) ‘Nedensellik bağı’ gerektiren tazminat, her ülkenin iç hukukunda özel olarak düzenlemesi gerektiren bir husustur.
Sözleşmeyi WHO da desteklemiş, ABD ve Japonya’nın da katılımıyla evrensel nitelik kazanmıştır.”

Posted by Picasa
Prof.Dr. Ahmet Nezih Kök, Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dekanı,
“Tıp ve Hukukun Kesişme Alanı Olarak Biyoteknoloji ve Genetik”

Hem tıp doktoru hem hukuk profesörü olan Dekan Kök, insanın “hem hemcinslerinden hem de doğal olaylardan korunması” ile başlayan olguda, “insanın kendi bedeninden de korunması”nın sözkonusu olduğunu belirterek başladığı konuşmasında, tıp ve hukuk ilişkisinin gelişimine yer verdi. Savunma amacıyla insanlar diğerlerine bağımlı olurken, bilginin bilimsel bilgiye dönüşmesi ve hukukun doğması ile, “Yaşama Hakkı, Sağlık, Tıp ve Hukuk”un aynı şeyi koruduğuna dikkat çekti. Kök özetle şunları söyledi:

“...Tıp da hukuk da insan hem doğmadan önce hem öldükten sonra var. İkisi birbirini etkiliyor. Hipokrat ile başlayan etik ilkeler çağdaş tıp ve hukuk düzenlemelerinde yerini almıştır. Aydınlanma ile skolastik düşüncenin laikleşmesi, pozitif ilimlerde de sıçramalar yaratmıştır. Biyoteknoloji de bu bağlamda 1665’de Robert Hook’un ilk mikroskopu ile başlar. Hook cansız hücreleri incelemişken, bugünkü gen kavramını ilk kez açıklayan da Johan Mendell (1822-84) olmuştur. Streptokoklarla uğraşan Griffith ise transplantasyonu (organ nakli) bulmuş ama ne olduğunu o zaman anlayamamıştır. DNA, ilk kez bilimsel anlamda 1953 Şubat’ında tanımlanmıştır:
Deoksi ribo Nucleic Asit. İçinde şeker de var, inorganik yapıda, fosfat da. Gen, yaşamın gidişatında işlevi olan hücre, Genom da bir canlıyı oluşturmak için gerekli tüm genlerdir. Bu bilgilerin kullanımı DNA teknolojisini yaratmıştır. Biyoteknoloji ise hücrelerle oynanarak insanlığın yararı için yenilikler yaratmaya çalışan bilim dalıdır. Aslında biyoteknoloji 8000 yıldır uygulanıyor. Mayalama, penisilin... DNA teknolojisinin ilk çıkışı tıpta kalıtsal hastalıkların tedavisi içindi. Gebeliğin ilk üç ayındaki araştırmalarla çocuğun durumunu anlamak da biyoteknoloji tarihindeki önemli aşamalardan biridir. Risk gruplarının belirlenmesi için tarama çalışmaları da önemlidir. Örneğin Afrikalılarda orak hücreli anemi çok görülmüş, taşıyıcıların belirlenmesine çalışılmıştır. Nitekim sonradan anlaşıldığına göre 1895’de Kraliçe Viktorya ve sülalesi hemofili taşıyıcı imişler. Biyoteknolojide en önemli konulardan biri gen terapisi ve transkripsiyondur. Hasta genin virüs içinde çoğaltılıp hastalıklı gene sokulması. Kanser, AIDS, ateroskleroz hastalıklarının tedavisinde bu teknik önemli çözümler vaadeder. Keza adli tıpta kimlik tayini, babalık ve suçluluğun tesbitinde de biyoteknolojik yöntemler kullanılır. “Biyobank”lar ise ayrı bir konudur. Türkiye’de DNA veri bankası kurulması konusunda hukuki boşluk vardır...

...İnsan GENOM Projesi, 1984’de ABD’de atom bombasından etkilenenlerin özellikleri konusunda inceleme yapılması amacıyla düzenlenen bir konferansın sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Esasen insanlığın evrimi ve kavimlerin nedeni araştırılacaktı. Blair ve Clinton sonucu beraber açıklamıştı: ‘Tanrının dilini öğreniyoruz’!...

...Madalyonun öbür yüzü bu gelişmelerin ticari iştahları kabartmasıdır. UNESCO Bildirgesi ‘sembolik anlamda insan genomu insanlığın mirasıdır’ der. 4. Madde ‘Çıkar konusu edilemez’ der. Kişisel bilgilerin kişilerin aleyhine kullanılması, sigortacıların sigortalamaktan kaçınması, biyolojik silahların yapılması için elverişli biyolojik veriler kullanımı, bedene para ödeme, hastalığı önlerken bir yandan da ilaç patentlerini elinde tutanların bundan yararlanması gibi sakıncalar göz ardı edilemez...”

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa