Pazartesi, Mayıs 31, 2004

Adalet Bakanlığı'dan "Bilgi" ister misiniz?


NetHaber / Haberler

Çarşamba, Mayıs 26, 2004

2. Türkiye Bilişim Hukuku Sempozyumu



Türkiye Bilişim Derneği, İstanbul Barosu ve Kadir Has Üniversitesi’nin birlikte düzenledikleri 2. Türkiye Bilişim Hukuku Sempozyumu 28-29 Mayıs 2004’te gerçekleşecektir.

KATILIM ÜCRETSİZDİR VE HERKESE AÇIKTIR.

Sempozyumun ayrıntıları için:

İstanbul Barosu: http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=537
Kadir Has Üniv.: http://www.khas.edu.tr/news.php?nid=123&cid=0
--------------------------------------
Av.M.Gökhan Ahi

Pazar, Mayıs 23, 2004

BİLİŞİM ŞURASINDA HUKUK



Av. Fikret İLKİZ

II. Bilişim Şurası (10-11 Mayıs 2004) ardından “Şura Sonuç Bildirgesi” yayınlandı. Sonuç Bildirgesi'ne “hukukla” ilgili 84 kelime girdi, girebildi. Düzenleme Kurulu veya Sonuç bildirgesini yazanlar öyle uygun gördü!...

Şura Sonuç Bildirgesinde “hukukun” ilgisi “Bilgi Ekonomisi ve Bilgi Toplumuna geçiş”le ilintilendirilmiş durumda. O kadar… Bu “geçiş sürecinin” hukuki altyapısı kurulurken, tüm yasal düzenlemelerin saydam ve katılımcı bir süreç içinde gerçekleşmesi hedefleniyor. Ayrıca bu hukuki altyapının toplumsal faydayı gözetmesi ve uygulanabilir olması isteniyor. Hatta bu düzenlemelerin sonuçlarının somut biçimde görülmesini ve ölçülebilir bir biçimde oluşturulmasının da istendiği yazılmış. Şeffaflık ve herkesin katılımını sağlayarak yapılacak yasal düzenleme istediği dün de vardı… Bu gün de var… Yani, II Şura’da sonuç olarak “hukuk” için, yeni bir şey yok.

Sonuç bildirgesinde üç yasal düzenleme konusunda, üç ayrı istek yer almış. İlki, “Kişisel Verilerin Korunması Yasası” hemen çıkarılmalıdır. Doğru bir saptama.. İkincisi, Bilgi Edinme Hakkı Yasası ile her türlü bilgiye erişimin yolu “istisnalara karşın” açılmalıdır. Çok doğru…Peki nasıl olacak? Üçüncüsü ise, elektronik imzanın yaygın bir şekilde kullanılması sağlanmalıdır. Hatta elektronik imza yasasının rekabet hukuku ilkelerine aykırı hükümleri, yeniden düzenlenmelidir. Bütün bunların yanı sıra “e-Devlet” uygulamalarında kullanılacak ulusal bilgi güvenliği politikalarının belirlenmesi ve uygulanması isteniyor.

Şura sonuç bildirgesine girmesi için Hukuk Bölümünden 100 kelime tutarında metin istenmişti. Verildi. Anlaşılan o ki yüz kelime içinden Sonuç bildirgesine girecek olan kelimeler seçilmiş… 84 kelime ile ifade edilebilen “hukuk” da ancak bu kadar olabilirdi zaten!... Bazen ekonomi, ticaret, iyi yazılımlar, programlar veya rekabet gibi veriler ve buna bağlı istekler gündeme gelince, galiba “hukuk”la veya “demokrasiyle” veya “hukuk devletiyle” pek ilgilenilmiyor. Bu tür kavramlarla ilgilenenlerin de ayak altında dolaşıp ayak bağı olması istenmiyor. İzlenimim bu.. Kuşkusuz, kendimi çalı süpürgesi gibi hissederek bu konulardaki izlenimimde yanılıyorum.

II.Bilişim Şurası Hukuk Raporunda yer alan bazı başlıklarda ifade edilen istekleri yaşama geçirmeden, “bilgi toplumu ve bilgi ekonomisi” için ulaşılması hedeflenen noktalara varabilmek zordur.

Hukuk Raporunda” yer alan iki konu önemlidir. Öncelikle ülkenin bilgi toplumuna dönüşmesi için, Bilgi Edinme Hakkı Yasası ile ilgili uygulamalarda bilgi ve iletişim teknolojileri etkin bir biçimde kullanılmalıdır. Kamu yönetiminde şeffaflığın ve katılımın, e-Devlet modelinin işlerliğinin sağlanması ve yasama, yürütme, yargı erkinin kendi içinde uyumlu bir biçimde işleyebilmesi amacıyla, "Bilgiye Erişim Özgürlüğü” Anayasa ile teminat altına alınmalıdır. Yasayla getirilen istisnaların ve sınırlandırmaların kapsamı daraltılmalıdır. İkincisi ise; kişisel verilerin korunması ve gizliliğinin sağlanması konusunda yasal düzenleme yapılmalıdır. Kişisel verilerin işlenmesini kolaylaştırarak bu verileri ilgililerin yararlanmasına sunarken, hakkında veri toplanan kişinin kişilik hakları korunmalı ve güvence altına alınmalıdır. Kişisel verilerin, maddi ceza hukuku ve usul hukuku alanlarında temel hak ve özgürlükleri gözetecek bir biçimde korunması sağlanmalıdır. Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı, tartışmaya açılmalı ve yasalaştırılmalıdır.

II.Bilişim Şurası Hukuk Raporunda yer alan diğer konular ise ayrı inceleme konularıdır. Sadece bu raporda yer alan eksikliklere karşın, altı çizilmesi gereken bir anlayış biçimine dikkat çekmek gerekiyor. Örnek olması için basın özgürlüğü ile ekonomi arasındaki, kıtlıkla ifade özgürlüğü arasındaki ilintiyi anımsatmak istiyorum…

Hindistan’ın bilgi toplumu olup olmadığını, bilgi ekonomisine dayalı refah düzeyini yakalayıp yakalamadığını herkesten daha iyi bilen “bilişimcilere”, orada büyümüş birinin sözlerine kulak kabartmalarını öneririm. 1998 Nobel Barış Ödülünü alan Amartyaden Sen’in şu sözlerini unutmuyorum: “Dünyanın açılıklarla dolu tarihçesinde, özgür basına sahip olan bağımsız ve demokratik ülkelerin hiç birinde büyük açlık yaşanmamıştır. Hindistan İngiliz yönetimi altında bağımsız olana dek açlık ve kıtlık yaşamaya devam etmişken, çok partili demokrasinin ve özgür basının kurulmasıyla bu kıtlıklar bir anda ortadan kaybolmuştur.”

Ekonominizin güçlü, toplumunuzun bilgili olmasını mı istiyorsunuz? Açlık ve kıtlık kalksın mı? Hukukla başarabilirsiniz. Demokratik ve laik hukuk devletini yaşama geçirerek bilgi ekonomisi ile yönetilen bilgi toplumuna geçebilirsiniz. Geçişte ve sonrasında dinamik bir hukuki alt yapı kurmak mı istiyorsunuz? Çok kolay. Öncelikli görev “hukuk”undur. Belli bir hukuk anlayışının egemen kılınması ve insan temel hak ve özgürlüklerin omurgası olan ifade özgürlüğünün sağlanması gerekir. Bilgi ekonomisi ve bilgi toplumuna başka türlü geçemezsiniz.

--------------
(Bu yazı 24 Mayıs 2004 tarihli BİZİM GAZETE'de yayınlanmıştır.)
--------------
Şura Taslak Raporu


Cumartesi, Mayıs 22, 2004

"Sıra şûra şırasında!" (*)


...1. Bilişim Şûrası'nın üstünden Türkiye ölçeğinde epey zaman geçti. En azından hükümet değişti. Birincisi Ecevit-Bahçeli-Yılmaz döneminde yapılmış, açılışını da Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer yapmıştı. Yüzlerce saat çalışmanın ürünü dev bir sonuç bildirgesiyle kapanan şûranın ikincisinden en önemli farkı katılımcı sayısıydı.
Bu durum açılışı yapan Recep Tayyip Erdoğan'ın da dikkatinden kaçmamıştır sanırım. Nedense bu sefer bilişim devlet, sivil toplum kuruluşları, basın ve en acısı bilişim sektörü tarafından öksüz bırakılmıştı.
Geleceğe imza atmaya gelen Erdoğan, olası YÖK protestolarını engellemek için öğrencilerin içeri alınmamasını 'rica etmiş', rektör de katılmamıştı. Türkiye'nin geleceği böyle şartlarda çiziliyor, varın gerisini siz hesap edin...

Yazının tamamı: Serdar Kuzuloğlu / RADİKAL

300 bin memura verilen 7 milyon liralık tazminat geri isteniyor


Devlet, veri hazırlama işletmeni statüsü olmadığı halde bilgisayar başında görevlendirilen memurlara verilen aylık 7 milyon liralık ek ödemeyi geri istiyor.

15 Nisan’da Resmi Gazete’de yayınlanarak Devlet Memurları Kanunu’na eklenen bir kararla bilgisayar kullanan memurlara ödenen ‘iş güçlüğü tazminatında’ değişiklik yaptı. Buna göre tazminatı yalnızca veri hazırlama işletmeni statüsündeki memurlar alabilecek. Ancak kamuda veri hazırlama işletmeni olmayıp da bilgisayar kullanan yaklaşık 300 bin memur bulunuyor. Bugüne kadar bilgisayar başında çalışan tüm memurlara aylık 7 milyon liralık ‘iş güçlüğü tazminatı’ ödüyordu. Devlet, ilgili mevzuattaki değişiklikle birlikte 300 bin memurundan ocak ayından beri ödenen tazminatı geri istedi. Buna göre memurlardan 4 aylık tazminat karşığı olan 28 milyon lira geri alınacak. Türkiye Kamu-Sen’e bağlı Türk Büro Sen, uygulamayı hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle mahkemeye götürdü. Böyle bir haksızlığa seyirci kalamayacaklarını belirten Türk Büro-Sen Genel Başkanı Fahrettin Yokuş, “Yürütmenin durdurulması ve kararın iptali için 12 Mayıs 2004 tarihinde Danıştay Başkanlığı’na dava dilekçesi sunduk. Türk Büro-Sen olarak meselenin takipçisi olmaya devam edeceğiz.” dedi. Yokuş, hakkaniyete aykırı bu tip kararlar karşısında üyelerinin menfaatlerini sonuna kadar savunacaklarını bildirdi.

Kaynak: Zaman

Salı, Mayıs 18, 2004

Pazar, Mayıs 16, 2004

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Türkiye- Uluslararası İnsan Hakları Kurultayı Başladı...


Avniye Tansug

16 Mayıs -19 Mayıs 2004 tarihleri arasında yapılacak olan uluslararası Kurultay, Atatürk Kültür Merkezi'nde yapılan törenle açıldı...
Tarih: 16 Mayıs 2004 Pazar Saat: 11.00
Yer: Atatürk Kültür Merkezi Taksim/İSTANBUL

İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuğolu açış konuşmasını yaparken...

"İnsan Hakları Gerçekten Demokratik bir rejimin altyapısı"

başlıklı ilk oturum...


Oturum Başkanı Mustafa Bumin, Anayasa Mahkemesi Başkanı
İHAS'ta Devlet ve Demokratik Toplum
Prof. Dr. Joel Andriantsimbazovina, Limoges Üniversitesi

Türkiye'de İnsan Hakları ve demokrasinin 50 yıllık evrimi
Prof. Dr. Ö.İbrahim Kaboğlu, Marmara Üniversitesi / TBB-İHAUM Başkanı

Yorumcu: Prof. Dr. Zafer Üskül, Boğaziçi Üniversitesi


Kurultay yarın, salı günü ve Çarşamba günü Marmara Üniversitesi Konferans Salonu'nda devam edecek (Sultanahmet/İSTANBUL)
Program için Barolar Birliği Web Sitesi

Cuma, Mayıs 14, 2004

Basın Kanunu Tasarısı, TBMM Adalet Komisyonu'nda Kabul Edildi



"Basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün kullanımını düzenlemek" amacıyla hazırlanan ve 5680 Sayılı Basın Kanunu'nu yürürlükten kaldıran "Basın Kanunu Tasarısı", TBMM Adalet Komisyonu'nda kabul edildi.


AK Parti Zonguldak Milletvekili Köksal Toptan başkanlığında toplanan Adalet Komisyonu'na Hükümet adına Devlet Bakanı Beşir Atalay katıldı. Basın örgütlerinin temsilcilerinin de hazır bulunduğu komisyon toplantısında, alt komisyon metni esas alınarak görüşme yapıldı. Alt komisyonun tasarının üçüncü maddesine ''basın özgürdür'' ibaresinden sonra gelmek üzere eklediği ''sansür edilemez'' ibaresi metinden ''böyle bir hükme gerek yok'' gerekçesiyle çıkarıldı.
Komisyonda, ''Süreli yayınlar ve süresiz yayınlar yoluyla işlenen suçlardan eser sahibi sorumludur'' hükmü uzun tartışmalara neden oldu. Basın örgütleri temsilcileri ve bazı milletvekilleri bu hükmün zaman zaman yazdıkları haberler değiştirilerek basın yayın organlarında kullanılan muhabirler açısından çok büyük sakınca doğuracağı görüşü dile getirildi. Muhabirlerin hem hak etmedikleri bir sorumlulukla karşı karşıya kalabilecekleri hem de ekonomik güçlükleri dolayısıyla karşılaşacakları para cezalarını ödeyemeyecekleri ifade edildi. Ancak, uzun tartışmalarda diğer eser sahipleri ile muhabirlerin yazdıkları haberler bakımından bir ayrım yapabilecek formül bulunamadı. Bakan Atalay da bu maddenin gazetecilerin kaygılarının aksine basın özgürlüğüne katkı sağlayacağı görüşünü dile getirdi. Tasarının ilgili maddesi aynen kabul edildi.
TASARI NELER GETİRİYOR?
TBMM Adalet Komisyonu'nda kabul ettiği ve ''Basın özgürdür. Bu özgürlük, bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir'' denilen tasarıda, ''Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak, başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir'' hükmüne yer verildi.
ZORUNLU BİLGİLER
Tasarıya göre, her basılmış eserde, basıldığı yer ve tarih, basımcının adları, varsa ticari unvanları ve işyeri adreslerinin göstermesi zorunlu olacak. İlan, tarife, sirküler ve benzerlerinde bu hüküm uygulanmayacak.
Haber ajansı yayınları hariç her türlü süreli yayında, ayrıca yönetim yeri, sahibinin, varsa temsilcisinin, sorumlu müdürün adları ve yayının türü de belirtilecek.
Tasarı uyarınca, her süreli yayının bir sorumlu müdürü olacak. Sorumlu müdür, birden fazla ise her birinin sorumlu olduğu bölüm belirtilecek. Sorumlu müdür olmak için, ''18 yaşını bitirmiş olmak, TC vatandaşı olmayanlar için karşılıklılık ilkesi doğrultusunda Türkiye'de yerleşim yeri sahibi olmak ve devamlı oturmak, en az ortaöğretim veya dengi bir eğitim kurumundan mezun olmak, kısıtlı veya kamu hizmetlerinden yasaklı olmamak ve yüz kızartıcı suçlardan mahkum olmamak'' koşulları aranacak.
SÜRELİ YAYIN SAHİPLİĞİ
Tasarıya göre, gerçek ve tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşları da süreli yayın sahibi olabilecek. Süreli yayın sahibi olabilmek için Türk vatandaşlığı gibi bir koşul aranmayacak.
Süreli yayınların çıkarılabilmesi için kaydedilmek üzere yönetim yerinin bulunduğu yerin Cumhuriyet Başsavcılığı'na bir beyanname vermesi yeterli olacak.
Süreli yayın sahibi beyanname verdiği tarihten itibaren bir sene içinde süreli yayın yayımlayamaz veya yayımlandıktan sonra yayıma 3 yıl süreyle ara verirse beyanname hükümsüz kalacak ve sağladığı hak ortadan kalkacak.
Basımcı, bastığı her türlü yayının imzalı iki nüshasını, dağıtım veya yayımın yapıldığı gün, mahallin Cumhuriyet Başsavcılığı'na teslim etmekle yükümlü bulunacak. Bu yükümlülük, basılmış eserin, içerik ve biçim yönünden herhangi bir değişikliği içeren daha sonraki basımları ile tıpkı basımları için de geçerli olacak.
CEZAİ SORUMLULUK
Basılmış eserler yoluyla işlenen suç yayım anında oluşacak. Süreli ya da süresiz yayın yoluyla işlenen suçlardan eser sahibi sorumlu tutulacak.
Süreli yayınlarda eser sahibinin belli olmaması veya yayım sırasında ceza ehliyetine sahip bulunmaması ya da yurtdışında bulunması nedeniyle Türkiye'de yargılanamaması veya verilecek cezanın eser sahibinin diğer bir suçtan dolayı kesin hükümle mahkum olduğu cezaya etki etmemesi hallerinde, sorumlu müdür sorumlu olacak. Ancak bu eserin sorumlu müdürün karşı çıkmasına rağmen yayımlanması halinde, bundan doğan sorumluluk yayımlatana ait olacak.
Aynı durumla süresiz yayınlarda karşılaşılması halinde yayımcı, yayımcının belli olmaması veya basım sırasında ceza ehliyetine sahip bulunmaması ya da yurt dışında olması nedeniyle Türkiye'de yargılanamaması hallerinde ise basımcı sorumlu olacak.
HABER KAYNAĞI AÇIKLANMAYA ZORLANAMAYACAK
Tasarıya göre, süreli yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser sahibi, bilgi ve belge dahil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamayacak.
Basılmış eserler yoluyla işlenen fiillerden doğan maddi ve manevi zararlardan dolayı süreli yayınlarda eser sahibi ile yayın sahibi ve varsa temsilci, süresiz yayınlarda ise eser sahibi ile yayımcı, yayımcının belli olmaması halinde ise basımcı müştereken ve müteselsilen sorumlu olacak.
Bu hüküm, süreli ve süreli olmayan yayınlarda yayın sahibi, marka veya lisans sahibi, kiralayan, işleten veya herhangi bir sıfatla yayınlayan, yayıncı gibi hareket eden gerçek veya tüzel kişiler hakkında da uygulanacak. Tüzel kişi şirketse, anonim şirketlerde yönetim kurulu başkanı, diğer şirketlerde en üst yönetici, şirket ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulacak.
Zararı doğuran fiilin işlenmesinden sonra yayının her ne surette olursa olsun devredilmesi, başka bir yayınla birleştirilmesi veya sahibi olan gerçek veya tüzelkişinin herhangi bir surette değişmesi halinde, yayını devir alan, birleşen ve her ne surette olursa olsun yayın sahibi gibi hareket eden gerçek ve tüzel kişiler ve anonim şirketlerde yönetim kurulu başkanı, diğer şirketlerde üst yönetici, bu fiil nedeniyle hükmedilecek tazminattan müştereken ve müteselsilen sorumlu olacak.
DÜZELTME VE CEVAP HAKKI
Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren 2 ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını, sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren 3 günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlayacak.
CEZALAR
Tasarı'da 300 milyon liradan 40 milyar liraya kadar değişen miktarlarda ağır para cezaları da öngörüldü. Sorumlu müdür hakkında verilen ağır para cezasının ödenmesinden yayın sahibi de müteselsilen sorumlu olacak.
Düzeltme ve cevap yazısının yayımlanmaması ya da buna ilişkin diğer koşulların yerine getirilmemesi durumunda hakim, masraflar yayın sahibi tarafından karşılanmak üzere bu yazının tirajı 100 binin üzerinde olan iki gazetede ilan şeklinde yayımlanmasına karar verebilecek.
SÜRELİ YAYINLARIN DAĞITIMI
Tasarıya göre, süreli yayınların dağıtımını yapan kişiler, kendilerinden dağıtımı istenen yayınları, dağıtımını yaptıkları diğer yayınlar için aldıkları satış fiyatı, tiraj ve sayfa sayısına göre belirlenen dağıtım ücretini aşmayacak bir bedel karşılığında dağıtmakla yükümlü olacaklar. Bu yükümlülüğe aykırı davrananlar, dağıtımından kaçındıkları yayının toplam bedelinin 10 misli oranında ağır para cezasıyla cezalandırılacaklar.
Süreli yayınları perakende olarak satışa sunan gerçek veya tüzel kişiler, aynı anda diledikleri kadar dağıtım şirketiyle anlaşıp diledikleri yayınları satabilecekler. Hiç kimse bu kişilere rakip yayınları satmama yükümlülüğü getiremeyecek ve bu yayınları satmama koşullarına bağlı ve bu sonucu doğuracak edimlerde bulunamayacak.
EL KOYMA DAĞITIM VE SATIŞ YASAĞI
Soruşturma için her türlü basılmış eserin en fazla 3 adedine Cumhuriyet Savcısı ve gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kolluk kuvvetleri el koyabilecek.
Soruşturma ve kovuşturmanın başlatılmış olması şartıyla Atatürk Aleyhine İşlenmiş Suçlar Hakkında Kanun, İnkılap Kanunları ve TCK ve Terörle Mücadele Yasası'ndaki devlet aleyhine işlenen suçlar ile ilgili olarak basılmış eserlerin tamamına hakim kararıyla el konulabilecek.
Hangi dilde olursa olsun Türkiye dışında basılan süreli ve süresiz yayın ve gazetelerin yukarda belirtilen suçları içerdiklerine ilişkin kuvvetli delil bulunması halinde bunların Türkiye'de dağıtılması veya satışa sunulması, Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talebi üzerine sulh ceza hakiminin kararıyla yasaklanabilecek.
DAVA SÜRELERİ
Tasarı ile basılmış eserler yoluyla işlenen ve bu kanunda öngörülen diğer suçlarla ilgili ceza davalarının, günlük süreli yayınlar yönünden 3 ay, diğer basılmış eserler yönünden 6 ay içinde açılması zorunlu hale getiriliyor. Bu süreler, basılmış eserlerin Cumhuriyet Başsavcılığı'na teslim edildiği tarihten itibaren başlayacak.
Basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu kanunda öngörülen diğer suçlardan dolayı açılan davalardan ağır ceza işlerinden olanlar; ağır ceza mahkemelerinde, diğerleri ise asliye mahkemelerinde görülecek. Basılmış eserler yoluyla işlenen veya bu kanunda öngörülen diğer suçlara ilişkin davalar acele işlerden sayılacak.
Kaynak: Medyatava


Bilgi Edinme Hakkı Kanunu hakkında Yönetmelik


Bu konudaki son gelişmeler için: http://www.bilgilenmehakki.org

Cumartesi, Mayıs 08, 2004

İnternet’e yasal darbe ayıkla pirincin taşını


(Bugünkü Hürriyet'ten)

Av. M. Gökhan Ahi / aekoroglu@hurriyet.com.tr

Hatırlayacaksınız, 2002 yılının Mart - Nisan aylarında, İnternet ile ilgili tüm sivil toplum örgütleri, kamuoyunda RTÜK yasa değişikliği olarak bilinen, aslında İnternet’i basınla aynı kefeye koyan bir yasa değişikliğine karşı büyük bir tepki kampanyası başlatmıştı.

Kampanyanın amacı, İnternet’le ilgili temel sorumluluk rejimleri belirlenmeden yapılmaya çalışılan, İnternet’in ruhuna ve özgürlüğüne tamamen aykırı olan bir yasa değişikliğinin meclisten geçmesini engellemekti. Çok başarılı ve etkin bir kampanya olmasına rağmen, hatta Sayın Cumhurbaşkanı’nın vetosuna rağmen bu yasa değişikliği ne yazık ki gerçekleşmişti.

4756 sayılı yasanın 26. maddesiyle 5680 sayılı Basın Yasası’na yamanan Ek-9. maddeye göre, İnternet ortamında yayınlanan yazılardan dolayı yalan haber, hakaret ve benzeri fiiller oluştuğu takdirde, hukuki sorumlu, Basın Yasası’nda belirlenmiş sorumluluklara göre belirlenecek ve sorumluluğu oranında tazminat ödemek zorunda kalacaktı. Basın ve İnternet ayrı ayrı veya birlikte değerlendirildiğinde, bu yasa değişikliğinin uygulanmasının hukuki imkanı yoktu. Çünkü, Basın Yasası sadece basılmış eserlere, yani matbaa vasıtasıyla basılan eserlere uygulanabilmekteydi ve İnternet bu tanıma kesin olarak uymayan dijital bir yayıncılık türüydü.

Ne yazık ki, hukukçuların büyük bir kısmı bu konuda yanıldı. Zira, uygulanamaz dedikleri madde uygulandı ve bu madde yüzünden Türkiye’de ilk kez bir hizmet sağlayıcı (hosting firması) tazminat ödemeye mahkum edildi. Afyon 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nden verilmiş 12.3.2004 tarihli kararda, ‘sanliurfa.com’ sitesinde Şanlıurfa Valisi (şu an Afyon Valisi) hakkında haber ve yorum içeren bir yayında hakaret ifadeleri tespit edilmiş, yazıdaki hakaret ifadelerinden dolayı heberi yazan kişi tespit edilmeden adı geçen siteye barındırma hizmeti veren kuruluşun sahibi Muhammet Taşçılar sorumlu tutulmuş ve 5 milyar TL. tazminata mahkum edilmiştir. Davada bilirkişilik yapan kişinin ziraat mühendisi (!!?) olması gibi teknik konular bir yana bırakılacak olursa, bu davanın ileride açılacak benzer davalara iyi bir örnek olamayacağı çok açıktır. Mahkemenin bu kararını eleştirmenin bir anlamı yok, zira bu işi Yüksek Mahkeme yapacaktır. Kaldı ki, mahkeme yasaya göre karar vermiştir.

Basın Yasası, sadece ‘tabı alet’ ile yani matbaa ile basılan eserlere uygulanabilirken, İnternet gibi dijital bir ortama uygulanamaz. Basın Yasası’nda yalan haberden, hakaret ve benzeri fiillerden kimlerin sorumlu tutulacağı çok açık belirlenmiştir. Bu fillerden dolayı bir tazminat davası açılacaksa, yazı sahibi, sorumlu müdür ve yayınlatana karşı dava açılabilecektir. İnternet ortamındaki bir yazıdan dolayı ise sadece yazı sahibine ve varsa editöre karşı dava açılabilecektir. Ancak, sitenin sahibine ve siteyi barındıran hizmet sağlayıcıya karşı dava açılamayacaktır, zira bu kişilerin hukuki sorumluluğu her hangi bir yasayla düzenlenmemiştir. Kaldı ki, Basın Yasası’na tabi bir yayının belli önkoşullara ihtiyacı vardır. Örneğin, yayının sahibi belirli bir gerçek veya tüzel kişi olmalı, asgari 21 yaşında olan bir Türk vatandaşı sorumlu müdür olarak atanmalı, belirli bir irtibat adresi olmalı ve son olarak en büyük mülki amirliğe (vali ya da kaymakam) bildirimde bulunulmalıdır. Tüm bu düzenlemeler, ilgili yayında çıkan yazıların ve haberlerin hukuki sorumlusunu tespit edebilmek içindir. İnternet ortamında yayınlanan yazıların ve haberlerin hukuki sorumlusunu tespit edebilmek için Basın Yasası’nda yer alan sorumlu kişilere paralel olabilecek kişiler yoktur. Çünkü, İnternet’te bir yazı ya da haber yayınlayabilmek için bildirim yapmak, künye göstermek, sorumlu müdür atamak gibi zorunluluklar yoktur. Diğer taraftan, İnternet’in özel durumu gereği, bir yazı ya da haberin hangi tarihte yayınlandığı, kimin tarafından yayınlandığı çoğu zaman belirlenemeyebilir, bunlar da hukuki sorumluluğun tayininde önemli noktalardır.

Söz konusu mahkeme kararı kanuni sayılabilir, ancak hukuki sayılamaz. Bu sebeple, Basın Yasası’na eklenen bu yama maddenin acil bir şekilde kaldırılması gerekmektedir. Yerine, İnternet’in özelliklerine ve doğasına uygun olabilecek, İnternet sujelerini açıkça belirli hale getirecek ve sorumluluklarını kesin sınırlarla belirleyecek düzenlemeler yapılmalıdır. Bunun için de 1997 tarihli Alman Teleservisler Yasası ve benzeri Fransız Yasası karşımızda oldukça iyi bir model olarak durmaktadır.