Salı, Ağustos 17, 2021

KRİZ ZAMANLARINDA HABERLER VE OTORİTELER


Av. Fikret İLKİZ
16.08.2021


RTÜK, yangın ve sel gibi doğal afetlerin haberleştirilmesinde yaptığı hatırlatmalarla, yayın ilkelerinin uygulanmasında yarattığı hak ihlali kararlarıyla; gazetecilikte, ifade özgürlüğünde ve hatta kendi kararlarının alınma yöntemlerinde “kriz” yaratıyor..

Devamı için Bkz: BİANET - Hukuk Gündemi

Etiketler: , , , ,

Pazar, Kasım 10, 2019

ERİŞİMİN ENGELLENMESİ SON ÇAREDİR - Av. Fikret İLKİZ

Yargı Reformu hakkında 17 Ekim 2019 kabul tarihli 7188 sayılı “Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” (R.G 24.10.2019-30928) 4 Mayıs 2007 kabul tarihli 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’un bazı maddelerini değiştirdi.  
İnternet ortamındaki yayınlar bakımından kanun değişikliği denirse eğer; olması gerekenin çok geç yerine getirilmesinden ibaret düzenleme demek daha doğru olur. İfade özgürlüğünün korunup geliştirilmesine katkısı yoktur.   
5651 sayılı Kanunun “Erişimin engellenmesi kararı ve yerine getirilmesi” başlıklı 8 maddesinin 7’inci ve 8 inci fıkralarda değişiklik yapıldı ve maddeye 17 inci fıkra eklendi.   
Kanunun 8 inci maddesinin yedinci fıkrasına “Cumhuriyet savcısı” eklendi. 
İnternet ortamındaki yayınlardan dolayı “soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi halinde”, erişimin engellenmesi kararı kendiliğinden hükümsüz kalır. 7 inci fıkranın önceki düzenlemesinde eskiden “Cumhuriyet savcısı” yoktu, şimdi eklendi. Eğer erişim engellenmesi kararı hükümsüz kalırsa “Bu durumda Cumhuriyet savcısı, hükümsüz kalan erişimin engellenmesi kararına konu internet adresini belirtmek suretiyle, kovuşturmaya yer olmadığı kararının bir örneğini Kuruma (Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu) gönderir.” 
8 Maddenin sekizinci fıkrasına ise “mahkemece” ibarelerinden sonra gelmek üzere “hükümsüz kalan erişimin engellenmesi kararına konu internet adresini belirtmek suretiyle,” ibaresi eklendi. 
Eğer ceza davası sonunda beraat kararı verilirse mahkeme; beraat kararının bir örneğini Kuruma (BTK) gönderecektir. Maddede değişen 8 fıkra son haline göre “(8) Kovuşturma evresinde beraat kararı verilmesi halinde, erişimin engellenmesi kararı kendiliğinden hükümsüz kalır. Bu durumda mahkemece hükümsüz kalan erişimin engellenmesi kararına konu internet adresini belirtmek suretiyle, beraat kararının bir örneği Kuruma gönderilir.”
Yine 8 inci maddeye ek olarak getirilen 17. Fıkra değişikliğidir.  
Maddede yapılan bu son değişikliğe göre “(17) Bu maddenin ikinci, dördüncü ve ondördüncü fıkraları kapsamında verilen erişimin engellenmesi kararları, ihlalin gerçekleştiği yayın, kısım, bölüm ile ilgili olarak (URL vb. şeklinde) içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle verilir. Ancak, teknik olarak ihlale ilişkin içeriğe erişimin engellenmesi yapılamadığı veya ilgili içeriğe erişimin engellenmesi yoluyla ihlalin önlenemediği durumlarda, internet sitesinin tümüne yönelik olarak erişimin engellenmesi kararı verilebilir.”
Özetle ifade etmek gerekir ki; 8 madde değişikliğinin ifade özgürlüğü açısından tek bir olumlu yanı vardır. Savcılık ve mahkemelere ve kurumlara; içerik engellenmesi veya erişim engellemesi kararlarını nasıl veriyorsanız, soruşturma sonunda takipsizlik veya ceza davası sonucunda beraat kararı verilmesi halinde, bu kararların BTK’ya gönderilmesi ve kararın uygulamadan kaldırılması görevi verilmiş olmasıdır. 
İş yükü artıran bu tür bir kanuni düzenlemenin uygulamada ortaya çıkaracağı sorunları düşünmek gerekiyor. 
Bu değişikliklerle uygulamada daha önce verilen hatalı birçok erişim engelleme kararlarının yarattığı yargısal sorunlara bir yenisi daha eklenmiş demektir. Çünkü böyle bir görevin yerine getirilmemesinden doğan hukuki sorunlar yeni mağduriyetler yaratacaktır. 
Savcılıkların yeni görevlerinden birisi “Kovuşturmaya Yer Olmadığına Karar” verdikleri takdirde kararın bir örneğini, mahkemeler de ceza davalarında beraat kararı vermeleri halinde hükümsüz kalan erişimin engellenmesi kararına konu internet adresini belirtmek suretiyle beraat kararlarının bir örneğini Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na göndereceklerdir.  
Kanun değişikliğine göre takipsizlik kararları ve beraat kararları verilmiş olması yeterlidir ve erişimin engellenmesi kararı “kendiliğinden hükümsüz kalır”. Bu durumda bu kararlar başkaca bir işleme ve beklemeye gerek kalmadan erişim engelleme kararının hemen kaldırılması için BTK’ya gönderilecektir. Yapılması gereken yargısal işlem bundan ibarettir. Herhangi bir talebe ihtiyaç yoktur, görev yargınındır. 
Bu işin yapılamaması, unutulması, gecikmesi açıkça hak ihlali ve giderek suç olacaktır. 
Son değişiklik 8 inci maddeye eklenen 17 inci fıkradır. Olması gerekenin hukuken ifadesidir.  Kural açıktır. “Erişimin engellenmesi kararları, ihlalin gerçekleştiği yayın, kısım, bölüm ile ilgili olarak (URL vb. şeklinde) içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle verilir. Bir içerik nedeniyle internet sitesinin tümüne yönelik erişim engellenmesi kararı verilemez. Yeni düzenlemede bu yasağın istisnası olarak getirilen istisna ise şöyledir: Ancak “teknik olarak ihlale ilişkin içeriğe erişimin engellenmesi yapılamadığı veya ilgili içeriğe erişimin engellenmesi yoluyla ihlalin önlenemediği durumlarda, internet sitesinin tümüne yönelik olarak erişimin engellenmesi kararı verilebilir.” 
Sonuç olarak ifade özgürlüğünün genişletilmesi ile ilgili yargı reformu ile ilk çıkarılan kanun internet ortamındaki yayınlar bakımından yeni bir şey söylemediği gibi; uygulamadaki sorunların giderilmesi adı altında yeni sorunlar yaratacaktır. 
İnternet içeriğine erişimin engellenmesi kararı verilebilmesi için “gecikmesinde sakınca bulunan bir durumun varlığı” idari kurumlar ve yargı organları tarafından çok açık ve net olarak ortaya konmalıdır. Bu gecikmesinde sakıncalı halin ne olduğu hukuken ortaya konamazsa bu değişiklikler bir işe yaramayacaktır. Hatta bu değişiklikler dikkate alınsa bile verilecek olan erişim engelleme kararlarında yargı reformu ve ilk 7188 sayılı Kanunun hiçbir bir etkisi olmayacaktır. 
Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerin temel hak ve özgürlüklerle ilgili sınırlandırmalarda hangi sebeplerle ve hangi hallerde “ortaya çıkabileceği” gözetilmelidir. İnternet ortamındaki yayının içeriği ile bu sebepler arasındaki ilişkinin tam olarak gösterilmesi ve erişim engelleme kararının ikna edici hukuki bir gerekçesi olmalıdır. Ancak o zaman erişim engelleme kararı ile ifade özgürlüğü arasındaki hukuka uygun denge sağlanmış olur. 
Aksine her karar sansürdür. 
Erişim engelleme kararları nitelik olarak ifade özgürlüğüne getirilen en sert sınırlandırmadır. Kanuna uygun olması yeterli değildir, hukuka ve insan haklarına, ifade özgürlüğüne uygunluk şarttır.
Erişim engelleme kararlarına konu olan kararda; bu kararın verilmesine neden olan sınırlandırmanın “demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olup olmadığının” tespiti ve erişimin engellenmesinin açık, anlaşılır ve erişilebilir olarak gerekçelendirilmesi mutlaka şarttır. 
Çünkü internet ortamındaki yayınlara ulaşmak herkesin ifade özgürlüğü hakkıdır. Bu nedenle toplumun, bireylerin internet ortamındaki yayınlara ulaşmasına ve bilgi edinme hakkına getirilen böyle bir tedbir ve erişim yasağının sansüre neden olmaması gerekir. Bunun için bu tür kanunla getirilmiş olan sınırlandırma kararıyla hedeflenen kamu yararı amacını gerçekleştirmek için, erişimin engellenmesi kararlarıyla ifade özgürlüğüne en az müdahale eden ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının yayının içeriğiyle birlikte değerlendirilmesi gerekir. 
Tedbir niteliğindeki erişimin engellenmesi kararları başvurulabilecek en son çare niteliğinde bulunup bulunmadığının belirlenmesi demek; bir devletin demokratik hukuk devleti olup olmadığının göstergesidir. En az ve son çare olarak başvurulması gereken erişim engellenmesi kararlarına ilk çare olarak başvurmak sansürdür. 
Asıl sorunumuz, ifade özgürlüğünün internet ortamında nasıl sağlanacağıdır.  
Yargı reformunun stratejisi ise; ilk çarelere dayalı yeni bir cezalandırma siyasetidir. 

Etiketler: , , , ,

Cumartesi, Kasım 09, 2019

DEĞERLİ TUNCER ÜNEY'İN GİDİŞİNİN 14. YILI...

TUNCER ÜNEY'E SAYGIYLA...

Atatürk'ten sonra bu ülkenin güzel ve aydınlık insanları nedense hep Kasım ayında gidiyorlar...

Bu 10 Kasım'da değerli Tuncer Üney'in aramızdan ayrılışının üzerinden 14 yıl geçmiş olacak... Internet ve Hukuk Platformu'nun Koordinatörü, Türkiye Bilişim Vakfı'nın Projeler Koordinatörü, Matematikçi ve bilişim dünyasının alçakgönüllü, fakat büyük emekçisi, Türkiye Bilişim Ansiklopedisi'nin baş editörlerinden Tuncer Üney 2005 yılının 10 Kasım'ında elim bir trafik kazası sonucu aramızdan ayrılmıştı. 
O'nu ve onun gibi kişilikleri özleyenler için şurada kendisiyle Açık Radyo'da yaptığımız söyleşilerden birinin tam metni var:
https://bilgicagininhukuku.blogspot.com/search?q=Tuncer+Üney

Şurada da Füsun Sarp Nebil'in 2005'deki bir yazısı: 
"Bir Bilişim Savaşcısının – Tuncer Üney’in Arkasından"
https://turk-internet.com/bir-bilisim-savascisinin-tuncer-uney-in-arkasindan/

Etiketler: , , , , ,

Pazartesi, Temmuz 01, 2019

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ VE CEZA HUKUKU

Fikret İlkiz – 01.07.2019 

Yargı Reformu Stratejisi (2019) için Eylem Planı hazırlanacak. Nasıl bir plan olacağı henüz belirsiz ama yol haritası Yargı Reformu Stratejisi olacaktır. Reform stratejisi gereğince yasa teklifleri hazırlanacak. Hazırlık ne kadar sürecek belli değil ama “acil” değiştirilmesi gereken kanunların başında ceza hukuku, ceza ve hukuk usulü ve infaz hukuku ile ilgili birçok sorun olduğu apaçık ortada. Zaten Strateji soyut içeriği ile yargının haline dair itiraflar gibi…

Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılamaz. Temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle siyasi haklar ve ödevler hakkında da Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi düzenlenemiyor. 

Hiç kimsenin yargıya güveni yoktu ve hiç kalmadı. Bunca yıl sonra yargıya güvenin sağlanabilmesi için etkili ve etkin bir yargı yaratma çabası ile yeniden ortaya çıkılıyorsa; kurulu yargı düzenini yaratanların geçmiş tüm günahlarıyla yüzleşmesi yetmeyecek. Ayrıca toplumdan özür dilemesi gerekenlerin sayısının bir hayli kabarık olduğu aşikâr.   

Önemli olan hak ve özgürlüklerin tanınıp tanınmayacağından daha çok temel hak ve özgürlüklerde “zorunlu sınırlandırma” ölçütlerinin ne olacağıdır. Çünkü zaten “hakları ve özgürlükleri tanımamak” yoluyla kurulacak olan herhangi bir ülkedeki yargı düzeni siyasal iktidarların gücüne hizmet edecektir. Asıl sorunlardan birisi temel hak ve özgürlükleri hukuk güvenliği ve insan haklarının koruması altında güvence altına alacak biçimde yargıda kurumsallaşabilmektir. Yargının hem tarafsızlığını ve hem bağımsızlığını nasıl sağlayabileceğimiz dünden çok daha önemli bir sorun olarak önümüzde duruyor.  

Önce özgürlük düşüncesinden hiçbir zaman vazgeçmemeliyiz. 

Özgürlüğü azınlığın ve güç sahiplerinin özgürlüğü olmaktan çıkartmalıyız. 

Özgürlüğü azınlığın görüşü olmaktan çıkartmak tek başına yeterli değildir. Sadece lafzi olarak kanun önünde eşitlik sağlamakla asla yetinmeyen, yapısal ve içerik olarak eşitliği amaçlamalıyız ve gerçekleştirmeliyiz.

Kanun önünde herkes eşittir demek yetmiyor, kanun önünde, adalet ve yargıda herkesin birbirine eşit olduğu bir yargı düzeni kurmak gerekiyor. Hatta doğadan gelen, kazanılmış, uğrunda mücadele edilerek elde edilmiş özgürlükleri sağlam güvenceye bağlamalıyız. Devletin kutsallığı yerine bireyler ile toplum arasındaki uzlaşma ve dengeyi sağlayan bir özgürlük anlayışına sahip olmamız çok zor değildir. 

Günümüzde yargı; kamusal ve özel alanlarda güç sahibi olanların araçlarına dönüştürülmüştür. 

Ceza hukuku temel hak ve özgürlükleri baskı altında tutmanın değil, bunlara kamusal ya da özel alandaki güç sahiplerinden gelebilecek saldırı ve müdahalelere karşı eşit biçimde ve ayrım gözetmeyen etkin bir hukuk koruması ve güvenliği sağlayan araç haline dönüşmelidir (U. Alacakaptan).  

Ceza hukuku böyle bir araç kimliğine kavuşabilmelidir. Bunun için öncelikle düşünce farklılıklarını bastıran ve demokratik çoğulculukla bağdaşmayan her türlü siyasi suçlardan yargının arındırılması ile başlanabilir. Böylece anti sosyal karakter taşımayan birçok eylemin suç olmaktan çıkarılması mümkün olabilir. 

Ceza hukuku en geniş anlamda yasalara ya da yukarıdan indirilen kurallara uymayı düzene uygun düşünmemeyi bile suç sayıp cezalandıran bir hukuk olmaktan çıkarılmalıdır. 

Ceza hukukunda yasalar; normu koyan siyasal erkin menfaatini korumamalıdır. Böyle bir anlayışla üretilen normlar insan hakları temeline dayalı çağdaş ceza hukuku ile bağdaşmaz


İfade özgürlüğü hakkı kimindir? İfade özgürlüğü herkesin hakkıdır ve toplanma özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü ile yakın ilişkisi olan ve tüm hak ve özgürlüklerin omurgasıdır. 

Temel haklar ve özgürlükler için kutup yıldızıdır, korur ve yol gösterir. 

Toplanma özgürlüğü; ifade özgürlüğü kapsamında bir düşüncenin toplantı ve gösteri yürüyüşü gibi herhangi bir biçimde toplu bir şekilde dile getirilmesidir. İfade özgürlüğünün koruması altındadır, bu hak ve özgürlüğün yolunu aydınlatır. 

Bireyler örgütlenme özgürlüğüne sahiptir ve ortak bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelmeleri ve örgüt çatısı altında ortak faaliyet yürütmelerini güvence altına alır. İfade özgürlüğünün kolektif biçimde kullanılma biçiminden ibarettir.

Geçmişte düzenlenen bu hakları kullananların eylemlerini suç iddianameler ve gerekçeli hükümler ağır ve ezici bir çoğunlukla herkesin ifade özgürlüğünü, toplantı ve gösteri yürüyüşü ve barışçıl protesto hakkını, örgütlenme özgürlüğünü reddeden kararlardır. Böylelikle ceza hukuku temel insan hakları için amaç olmaktan çıkarılmış siyasal erkin aracına dönüşmüştür. 

Günümüzde Yargı Reformu Stratejisi (2019) kendisini şöyle anlatıyor: “Belge'de ele alınan konuların iki temel yönü bulunmaktadır. Bunlardan biri mevzuat altyapısına, diğeri uygulamaya ilişkindir. Uygulamada insan hakları duyarlılığının artırılmasına ilişkin çalışmalar yapılması planlanmıştır. Bu çalışmalar özellikle ifade ve basın özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ve tutuklama tedbirine ölçülü başvurulmasına yönelik olacaktır.” 

Yargı Reformu Stratejisi (2019) devamında ifade özgürlüğü için bakın ne diyor: 

“İfade özgürlüğünü etkileyen mevzuat üzerinde öngörülen değişiklikler, haber verme sınırları içerisinde yer alan, eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamalarının suç oluşturmayacağına ilişkin düzenlemelerin ceza mevzuatının bütününün değerlendirilmesi suretiyle etkin biçimde uygulanmasına yönelik olacaktır. Hak ve özgürlüklere ilişkin standartları yükseltmek üzere mevzuat gözden geçirilecek ve gerekli değişiklikler yapılacaktır.

İfade özgürlüğüne ilişkin mevzuat ve uygulama analiz edilerek, bireylerin hak ve özgürlük alanlarını daha da genişletecek düzenlemeler yapılacaktır. İfade özgürlüğünü ilgilendiren yargı kararlarına karşı kanun yolu güvencesi artırılacaktır.

Özgürlük ve güvenlik hakkını etkileyen, gözaltı, tutuklama ve diğer koruma tedbirlerine ilişkin mevzuat ve uygulama gözden geçirilerek, ölçülü bir şekilde uygulanması yönünde değişiklikler yapılacak ve tedbirler alınacaktır. (... e) İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Hakkında Kanun'da ve diğer kanunlarda yer alan erişim engelleme usulleri, ifade özgürlüğü çerçevesinde ele alınarak gerekli değişiklikler yapılacaktır” (YRS Sayfa 26-27).

Yıllardır aynı şeyleri dinleye dinleye bıktık, öfkelendik. Yargıda ortaya çıkan “güvenilmeyen yargı” ve “beklenmeyen adalet duygusunu” bizler yaratmadık. Suç iddialarınızla yargılanarak mahkûmiyet kararlarının ve yaşamın muhalefet şerhleri olduk… Artık bizleri kimse aldatmasın, umutlandırmasın. Yapacaklarını yaptınız zaten!  

İnsan haklarını ve temel özgürlükleri koruma adıyla bu zamana kadar bizleri kimler aldattı ise önce hepimizin gözleri önünde kendi günahlarıyla yüzleşsinler, tanık olalım. 

Aldatanların kurduğu düzenin yargısını araç olmaktan çıkaracak olanlar; ceza hukukunu insan haklarını koruyan bir kimliğe kavuşturmak amacında olanlardır. 

Etiketler: , , , , , , , , ,

Salı, Aralık 11, 2018

BEYANNAME ve YETMİŞ YILLIK KÜLLER

Av. Fikret İLKİZ

10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin kabulü üzerinden 70 yıl geçti. Dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olarak insan haklarına saygı göstermek, korumak, geliştirmek ve ortak bir anlayış oluşturmak için her birey ve her organ görevlidir.  
70 yıldan çok daha önceydi…Birinci Dünya savaşı çoktan bitmiş, silah üretimi ile kalkınmanın mucitleri görülen Naziler, muhaliflerin zayıflığı ile beslenerek işbaşı yapmışlardı. SA, SS ve Gestaponun kurucusu, III Reich Başbakan yardımcısı Hermann Goering “Nazi Tekniği” denilince ne anlaşılması gerektiğini Nürnberg Mahkemesinde şöyle anlatmıştı:
“Tabii ki insanlar savaş istemezler. Adam evinde memnun mesut yaşarken neden savaş istesin ki? Ülke halkları hiçbir zaman savaşmak istemezler, Rusya’da da İngiltere’de de Almanya’da da… Bu anlaşılır bir şey tabii ki, ama bir ülkenin politikasına liderler karar verirler. Demokrasi de olsa, faşist diktatörlük de olsa liderlerin insanları arkalarından sürüklemeleri son derece kolaydır. Onlara ülkelerinin saldırıya uğradığını söyleyin yeter. Barış yanlısı olanları da vatansever olmadıkları için ülkeyi tehlikeye atmakla suçlayın, bu kadar basit. Bu taktik bütün ülkelerde işler…” 
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinden insanlık ne ummuştu ne buldu?

Makalenin devamı için tıklayınız!

Etiketler: , , ,

Pazar, Şubat 18, 2018

Yine RTÜK, yine Internet...

18. 02.2018 tarihli Gazete Duvar'da İrfan Aktan'ın Av. Fikret İLKİZ ile yaptığı röportajdan alıntı:

Özellikle İnternet ortamında habercilik yapan gazetecileri tedirgin eden yeni bir tasarı gündemde. İktidarın, İnternet’i RTÜK denetimine sokma tasarısına dair değerlendirmeniz nedir?
Bu konuyla ilgili Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanmış bir tasarı var. Tasarının gerekçesi olarak vergi kaçakçılığının önlenmesi gösteriliyor. Bunun için radyo ve televizyonların İnternet yayınlarıyla ilgili bir düzenleme yapılmak isteniyor. RTÜK’ü düzenleyen kanuna ilave olarak “özel radyo-televizyon istasyonları ayrıca İnternet ortamında da televizyon yayını yapıyor. O halde bu yayınların yapılabilmesi için de bir düzenleme yapalım” deniyor. Tasarının amacı bu. Peki gerçekten böyle mi olur, hayır. İnternet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesine dair kanun 5651 Sayılı, ayrı bir kanundur. Burada İnternet yayınının ne olduğu tarif edilir. Özel radyo-televizyonların yayınıyla ilgili kanun ise ayrı bir kanundur. Oradaki yayın kavramı ayrıca anlatılır, tanımlanır ve bu anlamda içerik denetimi de RTÜK’e verilir. O zaman iki kanundaki farklılıklar nedeniyle pek çok sorun gündeme gelebilir. Çünkü siz bir kanunda, İnternet ortamında yapılan yayınların denetimiyle ilgili düzenleme yaparsanız, bu düzenleme tüm İnternet yayınları üzerinde de uygulanmaya başlanabilir. Web sayfalarından başlayıp sadece İnternet üzerinden televizyon yayını yapan istasyonlara varıncaya kadar bir RTÜK denetimiyle karşı karşıya kalabiliriz. Bu da çok tehlikelidir. Oysa özel radyo ve televizyonlarla ilgili olan bir kanundaki düzenleme İnternet ortamındaki yayınları ilgilendirmez.
Röportajın tamamı: 

Fikret İlkiz: Deniz Yücel kararı sevindirici ama endişe uyandırıcı


Etiketler: , , , , , , , , ,

Pazartesi, Aralık 18, 2017

FİKRET İLKİZ'DEN

Fikret İLKİZ

Mustafa Akgül anısına…
Yaşanmışlıkların anılarına, birlikte yaşadıklarımıza ve anılara dönüşebilen yaşamlar için…

İnsanlar vardır, dokunur. Dokunduğu her şey değişir, başkalaşır ve çoğalırlar. Sonra giderler ve sessiz sedasızdırlar.

Ona “internetin babası” derlerdi.

Ölümünden sonra yazıldı, daha çok yazılacaktır da. Ona böyle demek hiç boşuna değildi. Öyle anılsın ve öyle çağrılsın. Böyle hatırlansın ve böylece yaşayıp gitsin.

İsterseniz ona saygısızlık olmasın diye unvanlarıyla anabilir ve söylediklerine, yazdıklarına, düşüncelerine, onun en içten gülüşlerine atıf yaparak onu yaşatırsınız.

Yaşamın içinde, dere kenarında, bir su başında, deniz kıyısında ve bakıp kaldığınız gün batımlarında anarsanız eğer; o bir bilim insanıydı.

Nasıl mı? Halkın, insanların içinde ve onlar için var olarak onların içinden çıkmış birisi olarak duru, içten ve duyarlı bir bilim insanı ve insan.

Bu ülkede yaşadı.

Bu topraklarda, bu coğrafyada bilim insanlarının kıyım kıyım kıyıldığı tüm zamanlar dahil; herkes için “internet yaşamdır” sözünü söyleyen bilim insanı; bu iki kelimeyi bu evrene üfledi, bıraktı ve gitti. Dokundu.

Ona “İnternetin babası” derlerdi.

Adını bilmeseniz ve unutsanız ve anımsamakta güçlük çekseniz bile, o öyleydi.
Ne zaman sorsanız “İyiyim” derdi canı gönülden. Sorardı çok içten ve ahbapça; “Asıl senden ne haber, nasılsın?” diye ve yüzünü görmeseniz bile gülümsediğini hissederdiniz.

Deyip duruyoruz ya ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü.
Küçük bir katkınız olsun! Siz de katılın yaşamı savunmaya, ifade özgürlüğünden yana olmaya ve bir taş koyun yükselen kulelere.

Elinizi taşın altına koyun ve siz de katılın ifade özgürlüğünü korumak için bir şeyler yapmaya. Ya da özgürce bilgiye ulaşmak ve özgürce bilgiyi nasıl paylaşmak istiyorsanız söyleyin, tartışalım, arayalım, bulalım ve dediğiniz gibi; öyle yapalım!

O öyle yaptı. Türkiye’de ve bu evrende insanlığın gelişiminde İnternet’in yerini sanayi devrimi ile eşdeğer gördü. Anlattı, açıkladı, sürekli anlattı, sürekli anlatıcıları, yazanları, bilim insanlarını bir araya topladı ve tüm sıradanlıkları şenliklere çevirdi.

Basit gibi gözüküyor. Ama bir durun ve düşünün! “İnternet yaşamdır” dedi ve herkese dokundu. Ne kadar basit bir anlatım gibi gözükse de iki kelimenin yarattığı güçle, elini taşın altına koydu, özgürlükler, haklar ve demokrasi için sözünü söyledi. Sözünüz var mı?

Özgür yazılım ve Linux Günleri adıyla şenlikler yaptı. Özgürlük denilince aklına gelen “özgür yazılım” nasıl bir şeydir? Linux’u nasıl anlarsınız? Türkiye’de İnternet Konferansları onun ve onun gibi insanların sayesinde günlük yaşamımızda anlaşılır oldu. Anlama kavuştu.

Bir soru, bir cümle, bir şey için kilometrelerce yol yapmanın yorgunluğunu hiç duymadan; aklına takılan bir sorunun, bir cümlenin ve bu ülkede olup bitenlerin ne olduğunu anlamak ve anlatabilmek ve yapmak ve özgürlüklere yol açmak için İnternetin ne olduğunu bilim insanı ve insan olmanın inancıyla herkesle paylaştı. Dokundu.

Ona “İnternetin babası” derlerdi. Boşuna değildi.

İnternet ile haşır neşir olanlara, özgürlükleri savunanlara, hakları koruyanlara ve yol arkadaşlarının çoğuna hakedilmiş isimler taktı. Birisi de “Cumhuriyet’in İnternetçisi” …

“İnternet yaşamdır” sözünü bu evrende ve bu ülkede söyledi. Hepimize, demokrasiye ve özgürlüklere fevkalade aydınlık bir akıl ve felsefeyle dokundu, çoğalttı.

Yaşamı, yaşam gibiydi, kendisiydi ve paylaştı.

Yeryüzüne dağıtıp gittiklerini, yaptıklarını, özgür yazılım üzerine inşa ettiği felsefesini ve dokunduğu her şeyi çoğaltmalıyız. İnternet yaşamdır dediğine göre; korumalıyız.

Dokunduklarını çoğaltmalıyız.

Veda etmek, ışıklar içinde kal demek çok zordur. Zor ama…

En iyisi Vecihi Timuroğlu’nun Lirik Dörtlükleri'nden  III.’sünü seçmek.

Her şeyin yitişi değil ölüm
Durulur suyu ırmakların
Kahve benekli balıklar çoğalır
Üzerinde ince kumların

Etiketler: , , , ,