ASIL SORUN 250 VE 251
Fikret İLKİZ
Türk ceza
hukuku “panik mevzuatına” geri
dönmüştür. Ceza Muhakemesi Kanununun 250, 251 ve devamı maddeleri artık yargıya
tam anlamıyla hâkimdir.
Eski
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ hakkında tutuklama kararı verildi. Tüm siyasetçiler, politikacılar, Hükümetin
üyeleri, Bakan’lar, Hükümetin ileri gelenleri konuşuyor. Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı konuşuyor.
Herkes,
hukuk üzerine demeçler veriyor. Hukuktan anlayan ne kadar çokmuş… Masumluk
karineleri, suçsuzluklar, üzüntüler, alkışlar, hesaplar, kitaplar ve hukuk
havalarda uçuşuyor…
Avukatlar
tutuklandığında, gazeteciler tutuklandığında profesörler tutuklandığında bu
kadar çok konuşulmadı, tepki gösterilmedi ama “tersinden” konuşanlar pek çoktu…
Çünkü onlara göre, onlar “terörist” sayılıyordu. Özel yetkili savcıların bir
bildiği vardır, özel görevli mahkemelerde yargılanacaklar, o halde bir şeyler,
deliller vardır zaten, anlayışı hakimdi.
Şimdi “silahlı terör örgütü kurmak ve üye olmak”
suçlarının konuşulmasına sıra geldi…
Herkes taraf
olduğu için, herkes “tutukluluk”
üzerinden bir şeylere taraf olarak bir şeyler söylediği için, sonuç olarak Türkiye’nin
ceza hukuku sistemi, bertaraf oldu.
Artık
Türkiye’de yargı; “tutukluluk hali”,
“tutuklama”, “tutuklanırsın”, “tutuklandı”, “tutuklanacak” gibi kelimelerden
kurulu bir yapıya dönüştürülmüştür.
Kısacası, “tutukluluk hali”, tutukludur. Tedbir
falan değildir, cezadır ve cezanın infazıdır.
Artık,
yargıda önce kanuna uygun “sorun”
yaratılıyor. Sonra yaratılan sorunun çözümü için “demokrasi gereği” davrandıkları edasıyla çözüm üretiyormuş gibi yapılıyor.
Daha sonra da buldukları çarenin yarattığı yeni sorunlar üzerinden “siyasetler” sürdürülüyor…
İnsanların “tutuklulukları” üzerine kurulu bir
yargı sisteminde; cezaevindeki tutukluların “özgürlükleri” üzerine politika
yapılan ülkede yaşamak demek, siz de tutuklusunuz demektir.
Bu durum
biraz da sizin ve benim kabahatim! Dün aldırmadığınız tutukluluk hali süren
“tutukluların haline”, dün sesinizi çıkarmadığınız avukatların tutuklanmasına,
dün tepki göstermediğiniz gazetecilerin cezaevlerine atılmasına, dün
profesörlerin tutuklanmasına, dün gençlerin aylarca tutuklu kalmasına, seyirci
kalan kim? Sen ve ben, siz ve bizler…
Daha da
vahimi, size ve bize dokunmadığı için aldırmadığınız bir hukuk sistemini, bu
gün sorgulamadığınız takdirde; bir gün sizin için ses çıkaracak kimsenin
kalmamasına sebep olmayacak mıyız?
Artık “korkular” üreten, herkese gözdağı
veren ve vicdanı olmayan bir hukuk
sistemi üzerinden yaratılan sorunlar yargı sistemini bozmuştur ve toplumda panik
yaratmaktadır.
Yargıda demokratikleşmenin
sağlanacağı ve hazırlandığı söylenen “paket”
tasarılarla tüm sıkıntıların çözüleceği vaat ediliyor ve bekleniyor! Açıklanmayan,
ama Bakanlar kurulunda görüşülerek Meclise sevk edileceği beklenen ve adına
“paket” denilen, ama gizli tutulan
“tasarılarla” yargıda “demokratikleşme” ve/veya tutuklulukta geçen “uzun
süre”ye çözüm bulunacağı rivayet ediliyor…
Şapkadan
tavşan çıkacak… Çok beklersiniz!
Yargı
Bağımsızlığı Hakkında Temel İlkeler; Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu tarafından 29.10.1985 tarih ve 40/32 ve 13.12.1985 tarih
ve 40/146 sayılı Kararla onaylanmıştır. (Gemalmaz, M.Semih. İnsan Hakları
Belgeleri. Cilt IV. Sayfa 403-413.Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi İstanbul 2000)
“Yargı Bağımsızlığı
Hakkında Temel İlkeler” neden
kabul edilmiştir?
Çünkü Evrensel İnsan Hakları Bildirisi’ne
göre; özellikle kanun önünde eşitlik, masumluk karinesi ilkelerini ve kanunla
kurulmuş yetkili, bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri tarafından adil ve aleni
olarak yargılanma hakkını içermektedir. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar ile
Medeni ve Siyasi Haklar Uluslar arası Sözleşmeleri bu hakların kullanılmasını
güvence altına alır. Sadece Türkiye’de değil dünya üzerinde bu ilkelerin hayata
geçmemesi yüzünden yargı ile bağımsızlık, yargı ile tarafsızlık, yargı ile
temel haklar ve özgürlükler arasında ne yazık ki uçurumlar vardır. Bu
uçurumların önlenmesi için kabul edilmiştir.
Her ülkede adalet teşkilatının ve
adaletin işleyişinin bu ilkelerden esinlenmesi ve bu ilkelere tam olarak
gerçeklik kazandırmak üzere gayret gösterilmesi gerekir. Yargısal görevi ifayla
ilgili kurulların, yargıçların, bu ilkelere uygun tasarrufta bulunmak amaçları
olmalıdır.
Yargıçlar, vatandaşların yaşamı,
özgürlükleri, hakları, ödevleri ve malvarlığı üzerinde nihai kararı vermekle
görevli olduklarına göre; Yargı
Bağımsızlığı Hakkında Temel İlkeler, tüm Hükümetler, tüm yargı organları ve
özellikle adalet adına, hukuk adına hepimiz tarafından, kendi iç hukukumuzda
göz önünde bulundurulmalı ve bu ilkelere saygı gösterilmelidir.
Yargı Bağımsızlığı
Hakkında Temel İlkeler’den (5) numaralı ilkeye
göre; “Herkes, önceden konmuş hukuki usullere
göre yargılama yapan olağan mahkemelerde
veya yargı yerlerinde yargılanma hakkına sahiptir.”
Türkiye’de CMK 250 inci maddesi ile
görevli Mahkemeler yargıya egemendir ve olağan dönemde, olağanüstü görevlidir. Cumhuriyet
Başsavcılığının CMK.'nun 250. Maddesi
ile Yetkili Bölümü vardır ve daha başından itibaren soruşturmalara egemendir.
Yazanlar öyle yazdı, kanunu yapanlar böyle kabul etti.
Bu
Mahkemeleri ve Savcılıkları kurma görevi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nundur.
Referandum yapıldı “evet” dediniz…
Özgürlükler, tutukludur. Yargının yargıları,
Yargı Bağımsızlığı Hakkında Temel
İlkeler’e aykırıdır.
Aslında bilinerek ve istenerek CMK’nun
250-251 inci maddeleriyle yargı; olağan dönemde “olağanüstü” bir yargı
sisteminin egemenliğine terk edilmiştir ve “panik mevzuatına” geri dönülmüştür.
Sorun buradan başlamaktadır.
Etiketler: Av.İlkiz, CMK, hak ihlalleri, İnsan Hakları, TCK, Yargı Bağımsızlığı Hakkında Temel İlkeler
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa