Pazar, Haziran 27, 2010

"EN UZUN GÜN VE ONUR ÇİÇEĞİ"

                                                                Fikret İLKİZ

Dünyanın,  Güneş ve kendi ekseni çevresinde olmak üzere iki türlü dolanma hareketi vardır. Güneş çevresinde bir kez dolanınca bir yıl tamamlanır, kendi çevresinde dolanmasından da gece – gündüz meydana gelir.

Dünya’nın Güneş etrafında dönmesine ve eksen eğikliğine bağlı olarak dört önemli gün ortaya çıkar. 21 Mart ve 23 Eylül’de gece ile gündüz birbirine eşit olur. 21 Aralık’ta en uzun gece, en kısa gündüz yaşanır. 21 Haziran’da ise en uzun gündüz, en kısa gece yaşanır. Dünyanın en uzun günüdür.

21 Mart 2008 günü, Ergenekon soruşturması nedeniyle İlhan Selçuk gözaltına alındı. Bir gün kaldı ve 22 Mart 2008 tarihinde serbest bırakıldı. O gün gündüzle, gece birbirine eşitti

21 Haziran 2010 günü İlhan Selçuk öldü.

O gün Dünyanın en uzun günüydü. Güneş en uzun süreyle gökyüzünde kaldı ve Dünyayı en uzun süreyle aydınlattı. En kısa gecenin sahibi olan o gün;  gün ağardığında, artık İlhan Abı yaşamıyordu.

İlhan Selçuk “nalları dikti”... Böyle yazınca ne kadar ayıp, yadırgatıcı ve tuhaf oluyor.

Ama İlhan Selçuk, kendisi için “nalları dikti” sözcükleri geçen yazısını yazınca, yaşamla ölümün iç içe geçtiği sözcüklerin serüveni ve herkesi gülümseten esprisi ortalığı aydınlatıyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 2008 yılı Başarı Ödülü veriyor. 

13 Nisan 2008 günlü “ İkisine de Eyvallah...” başlıklı yazısında; “Pazartesi günü yürekten ameliyat olacağız, söylenenlere bakılırsa epey gıllıgışlı bir operasyonmuş, nalları havaya dikersek bozulmayalım, olur böyle şeyler...” diyordu. 
Yazısını şöyle bitirmişti: “ Yine de tekerlemeye geliyorum: Nalları dikmezsem. Daha görüşürüz... Dikersem, her ne kadar kusurumuz da olsa, affola... İkisine de eyvallah...
Yas tutmak... Tutmalı da. Önce onun yasını tutmalı.

Sonra yası tutulan insanların var olduğu memleketlerin yasını tutmanın sırası gelmeli.

Sıra yas tutmaktan vazgeçmeye gelince iyi düşünmeli.

Bu ülke aydınlarını yaşarken süründürmekten, kıymetini bilmemekten haz duyuyor. Ama aydınlarını yaşarken öldürmek için elinden geleni yapmayı ihmal etmeyen siyasal iktidarların tarihe geçmesiyle, aydınların tarihe geçmesi birbirinden çok farklıdır. Aydınların yaşamları da, ölümleri de, üzerinde yaşadıkları toprakları besler. O topraklar, o topraklar üzerinde yaşayan insanların aydınlandığı coğrafyaları çoğaltır. 

İlhan Abi, öldüğü gün ondan ne öğrendiğimi sorguladım. Şuydu kısacası; onurlu yaşamak.

İlhan Abi, 2 Kasım 1980 günlü “Onur Çiçeği” yazısında ne demişti? 

“Onur insan yüreğinde yaprak yaprak açan bir çiçektir.
Nasıl bir çiçek?
Tarifsiz renklere, biçimlere bürünen bir çiçek…
Bir Şiraz gülüdür Hafızın kabrinde açan; ya da adsız ölülerin mezarlığında yetişen papatyadır; belki zakkumdur kara topraktan fışkıran ve de kim bilir belki de bir beyaz zambaktır karlı kuzeyde boy atan…
Leylak olabilir bir “geçmiş olsun” buketinde; ya da gönül alıcı bir begonyadır… Gündüzsefasıdır gün ışığına açılan, Yıldız çiçeğidir göğe değil, yere serilmiş. Menekşedir menevişli; laledir rengine adını veren; karanfildir burcu burcu kokan: şakayıktır güle dönüşen.
Eski, çürümüş kararmış, yoksul bir İstanbul evinin cumbasında açan Sardunya’dır.
İnsan eli değmemiş dimdik kayanın tepesinde mozayikleşen bir avuç dağ çiçeğidir. Hezarendir incecik dalına tutunmaya çalışan; gelinciktir yeşil kırlara yaygın.
Onur insanın yüreğinde açar; insan doğanın bağrında oluşur; yürek insanın bağrında atar.”
Bunca öğrendiğim hukuk, bunca dava, bunca hapishane, bunca hüküm, bunca adliye koridoru… Hapishane ziyaretleri, getirilip götürülen selamlar, hal hatır sormalar, tahliyeler üzerine konuşmalar, talepler, yazılar, okumalar, sıkıntılar, sevinçler, hüzünler arasında dimdik ayakta duranlar…

“Onur çiçeği öyle bir bitkidir ki nerede sürgün vereceği belli olmaz. Bazen zindanların karanlığında sürgün verir onur, bazen işkence odasında gözü bağlıyken büyür; ama bazen en yaldızlı koltuklarda çürür ve egemenliğin yetkileriyle donanmışken boynu bükülür”
Hep onurları, yüreklerinde açan insanları savunmalı…

Yoksa bunca yaşanan neye yarar? 

Onların mahkûmiyet hükümlerinin bile bir onuru vardır. Böyle yapmalı ve böyle yaşamalı…

Gündüzün geceye eşit olduğu, dünyanın yaşadığı en uzun güne…

“Onur Çiçeği” ve “Yazarına”; her ikinize de selam olsun, her ikinize de eyvallah…

Etiketler: ,

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa