SİYASİ PARTİNİN ODAK OLMASI - Av. Fikret İLKİZ, 18.03.2008
İfade özgürlüğü demokrasinin kurucu unsuru ve olmazsa olmaz koşuludur. Siyasi partiler, örgütlenme hakkı yanında ve düşüncelerin toplu olarak ifade edilmesi özgürlüğü hakkına sahiptir. Ayrımcılık, düşmanlık, ırksal yahut dinsel nefret savunuculuğu yasaktır. Bu nedenle yasalarla yasak konabilir. Siyasi partilerin örgütlenme ve ifade özgürlüğü hakkı demokrasilerde bir bütündür. Demokrasilerin bünyesinde her zaman için bir var olduğu kabul edilen “risk”i ortadan kaldırmak amacıyla demokrasilerin de kendini savunma hakkı olduğu kabul edilir.
SİYASİ PARTİ EYLEMLERİNDE NE YASAKTIR?
Laiklik ilkesinin korunması için Anayasaya göre din istismarı yasaktır. Esasen Anayasanın 68 inci maddesinin 4 üncü fıkrasına göre; siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.
Anayasanın 69 uncu maddesine göre; bir siyasi partinin Anayasanın 68. maddesinde açıklanan aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir “odak” haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi halinde karar verilir.
SİYASİ PARTİNİN “ODAK” OLMA HALİ NEDİR?
Acaba bir siyasi partinin yasaklanan fiiller için “odak” olma hali nedir?
3.10.2001 tarihinde yapılan değişiklikle Anayasanın 69 uncu maddesinde “odak” olma haline açıklık getirilmiştir. Bir siyasi parti, sayılan bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya TBMM’deki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır.
HAKLAR VE SORUMLULUKLAR
Bireylerin ifade özgürlüğü ile siyasi partilerin örgütlenmiş olarak ifade özgürlüğü kavramları toplum yaşamında farklı etkilere sahiptir. Herkes ifade özgürlüğü hakkını kullanırken görev ve sorumluluk bilinciyle hareket etmelidir. Böylece hakkın kötüye kullanılması önlenir. O zaman bireyler için var olan görev ve sorumlulukla hareket etme zorunluluğu, siyasi partiler için hukuken öngörülebilir ve Anayasada buna göre bir düzenleme yapılabilir. Siyasi partiler de bu hak ve özgürlükleri kullanırken bireylere göre daha ağır görev ve sorumluluk bilinci ile hareket etmek zorundadırlar.
İspanya’da kendi öznel koşullarında HB (Henri Batassuna) partisinin yöneticilerinden 23’ü hakkında 7 yıl ağır hapis cezası verildi ve yöneticileri tutuklandı. Parti hakkında İspanya Yüksek Mahkemesi herhangi bir kapatma kararı vermedi. Bu durumda parti yöneticileri ayrılıkçı terör örgütü ETA’ ya olan yardımları ve ETA nın terörünü destekledikleri için böyle bir cezaya çarptırıldılar. Bir başka çözümle İspanya da parti kapatılmadı ama parti yöneticileri ağır hapis cezalarına çarptırılmakla parti kapatılmadan “karartılmış” oldu.
Türkiye’de de örneğin laiklik ilkesine aykırı bir düşüncenin herhangi bir birey tarafından ifade edilmesiyle bir partinin laiklik karşıtı bir düşünceyi kendi faaliyet amacı olarak açıklaması ve parti üyelerinin de bu yolda yoğun eylemlerde bulunması arasında büyük farklılıklar vardır.
Laiklik ilkesine ve özellikle din istismarı yasağına aykırı bir düşünce açıklamasının bir siyasal partinin lideri veya parti üst mercileri tarafından faaliyet amacı olarak belirlenmesi, doğaldır ki o ülkenin laik rejimi bakımından, bireysel düşünce açıklamasına göre çok daha yakın bir tehlike oluşturur. Bu nedenle örgütlü düşünce açıklamasının tehlikenin boyutuna göre bireysel düşünce açıklamasından daha da farklı yaptırımlara bağlanması da doğal karşılanmalıdır.
TBKP KAPATMA KARARINDAKİ İLKELERİN ÖNEMİ
AİHM kararları içinde TBKP davası hakkındaki karar çok önemlidir Anayasa Mahkemesi Türkiye Birleşik Komünist Partisini kapatmış, AİHM ise partinin kapatılması kararının Sözleşmenin 11.maddesinde düzenlenen “örgütlenme hakkının” ihlali olduğuna karar vermişti. Mahkemeye göre tüm bireyler için geçerli olan temel hak ve özgürlükler siyasi partiler bakımından çok daha önemlidir ve daha titizlikle korunmalıdır. Bu dahi yeterli değildir…Mahkemeye göre siyasal partinin kurulduktan sonra siyasal etkinliklerini özgürce yürütmelidir ve güvence altında olmalıdır. AİHS 11.maddede yazılı bulunan örgütlenme özgürlüğü kağıt üzerinde kalmamalıdır. Yaşama geçmeli ve yasalar faaliyetinin güvencesi olacak biçimde düzenlenmelidir. Hukuk sistemini her devlet buna göre kurmalıdır.
Yine AİHM’ne göre; koşulları varsa ulusal yargı organları siyasi partilerin kapatılmasına karar verebilecektir.
Bir siyasi partinin örgütlenme özgürlüğünün kapsamından taşması, etkinlikleri için konulan sınırların dışına çıkması ve özellikle demokratik toplumların temel güvencesi olan çoğulcu demokrasiyi yok etmeye yönelmesi durumunda kapatılma yaptırımı ile karşılaşması kaçınılmaz olmaktadır.
ANAYASA VE AİHM REFAH PARTİSİ KARARI
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi 13 Şubat 2003 tarihli kararı ile Refah Partisi ve Diğerleri – Türkiye Davası’nda (Başvuru no: 41340/98, 41342/98, 41343/98 ve 41344/98) Refah Partisi'nin şeriata dayalı bir düzen kurma isteğinin, yöneticilerinin cihat ve şiddet çağrıları ile çok taraflı hukuk sistemi önerilerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğunu kabul etti.
Büyük Daire böylece 31 Temmuz 2001 tarihinde aynı yönde karar veren AİHM’nin Üçüncü Dairesinin RP’nin kapatılması ve yöneticilerine siyaset yasağı konulmasının Sözleşmeye uygun olduğuna karar veren hükmünü de onamış oldu.
AİHM’nin RP’nin kapatılmasıyla ilgili Anayasa Mahkemesinin 16.1.1998 günlü, Esas 1977/1 (Siyasi Parti Kapatma) ve 1998/1 sayılı kararının (AİHS) uyumlu olduğu sonucuna varılması kararına itiraz eden ve mahkemede Türkiye’den şikayetçi olan Necmettin Erbakan, Şevket Kazan ve Ahmet Tekdal, davayı AİHM'nin temyiz organı olarak nitelenebilecek Büyük Daire'ye götürmüştü.
AİHM'nin 3 üncü Dairesinin kararına yapılan itirazı inceleyen Büyük Daire, başvurucuların AİHS’nin düşünce ve ifade özgürlüğünü koruyan 10 uncu ve örgütlenme hakkını güvence altına alan 11 inci maddesi gereğince hak ihlali bulunduğu iddiasını ve 3 Daire kararının kaldırılması isteğini reddetmiş oldu.
“LAİKLİK İLKESİNE AYKIRI FİİLLERİN ODAĞI” OLMAK
Büyük Daire kararında yazılı olduğu üzere Refah Partisi 24 Aralık 1995 genel seçimlerinde yaklaşık %22 ve 3 Kasım 1996 yerel seçimlerinde de %35 civarında oy almış bir partidir. 1995 genel seçimleriyle Refah, 158 milletvekili ile, 450 sandalyeli TBMM’nin en büyük partisi haline gelmiştir. 28 Haziran 1996 tarihinde, Refah partisi Doğru Yol Partisi ile koalisyon kurarak iktidara gelmiştir.
21 Mayıs 1997 tarihinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Anayasa Mahkemesine başvurmuş ve laiklik ilkesine aykırı fiillerin odağı olduğu gerekçesiyle Refah’ın kapatılmasını talep etmiştir. Anayasa Mahkemesi, 16 Ocak 1998 tarihinde “laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı” olduğu gerekçesiyle Refah partisinin kapatılmasına karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi, laikliğin demokrasinin ayrılmaz bir parçası olduğunu kaydetmiştir. Türkiye’de, laiklik ilkesi, tarihi deneyimler ve İslam’ın bazı özellikleri nedeniyle Anayasa tarafından korunmaktadır. Şeriat kuralları demokratik rejimle uyumsuzdur. Laiklik ilkesi, Devleti, belirli bir dine veya inanca yönelik tercih yapmaktan alıkoyar ve vatandaşların vicdan özgürlüğüyle kanun önünde eşitliğini sağlar.
Anayasa Mahkemesi, demokratik düzene son vermeye yönelik eylemler içerisinde olan ve ifade özgürlüğünü bu amacı gerçekleştirmek için çağrıda bulunmak amacıyla kullanan bir siyasi partinin, Anayasaya ve insan haklarını korumaya yönelik uluslar üstü kurallar uyarınca, kapatılması gerektiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi, ayrıca Necmettin Erbakan, Şevket Kazan, Ahmet Tekdal, Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan ve İbrahim Halil Çelik’in milletvekilliklerinin düşürülmesine karar vermiştir. Mahkeme, bu kişilerin, eylemleriyle ve beyanlarıyla Refah partisinin kapatılmasına yol açtığını ve bu kişilerin, beş yıl süreyle, siyasi parti kurucu üyesi, üyesi, genel başkanı veya denetçisi olamayacağını hükme bağlamıştır.
Anayasa Mahkemesi üyeleri Hakim Haşim Kılıç ve Sacit Adalı muhalefet şerhi yazarak Refah’ın kapatılmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve AİHM’sinin parti kapatılmasına ilişkin içtihatlarına uygun olmadığını belirtmişlerdir. Yargıçlar, şiddet kullanımını savunmayan siyasi partilerin siyasi yaşamda yer alabilmelerini ve çoğulcu bir sistemde, rahatsız edici ve hatta sarsıcı fikirlerin tartışılabilmesi gerektiğini savunmuştur. Anayasa Mahkemesi kararı, 22 Şubat 1998 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
“Kapatma nedeniyle” AİHM’ne başvuranlar, Refah Partisinin kapatılmasının ve liderleri Necmettin Erbakan, Şevket Kazan ve Ahmet Tekdal’ın başka bir partide benzer bir görev almalarının yasaklanmasıyla Sözleşmenin 11. maddesiyle teminat altına alınan dernek kurma ve toplantı özgürlüğü haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucular ayrıca Sözleşmenin 10 uncu maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü ve diğer bazı maddelerinin de ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Ancak başvurunun özü 11. maddenin ihlali iddiasıdır.
Bu davada Mahkeme, iç hukuka ilişkin uyuşmazlığın, bir siyasi partinin faaliyetlerinin anayasallığıyla ilgili olduğunu ve Anayasa Mahkemesinin yetki alanına giren parti kapatılması davasında böyle bir müdahalenin “yasayla öngörülüp görülmediğine” ilişkin sorunla doğrudan ilgili olan yazılı hukuk metninin Türk Anayasası olduğunun altını çizmiştir. Sonuç olarak müdahalenin "kanunla öngörülmüş" olduğu kabul edilmiştir.
AİHM’si laiklik ilkesinin Türkiye'deki demokratik sistem açısından taşıdığı önemi dikkate almış Partinin kapatılmasıyla, Sözleşmenin 11. maddesinde sayılan meşru amaçlardan birkaçının –ulusal güvenliğin ve kamu güvenliğinin korunması, kargaşa ve suçun önlenmesi ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması- amaçlandığını kabul etmiştir.
SONUÇ YERİNE
Türkiye kendi deneyimleri içinde; siyasi parti kapatılmasını kural olarak demokrasilerde başvurulacak yolların en sonuncusu olduğunu benimsemiştir.
Türkiye’de siyasi partilerin kapatılmalarının zorlaştırılmasının nedeni demokrasinin korunması içindir. Bu bakımdan partilerin kapatılmasında yasak eylemlerin “odak” olma hali için sayılan nedenlerin varlığı ciddi ve kanıtlanabilir kanıtlara dayanmalıdır. Aksine durum, demokrasiye aykırılıktır.
SİYASİ PARTİ EYLEMLERİNDE NE YASAKTIR?
Laiklik ilkesinin korunması için Anayasaya göre din istismarı yasaktır. Esasen Anayasanın 68 inci maddesinin 4 üncü fıkrasına göre; siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.
Anayasanın 69 uncu maddesine göre; bir siyasi partinin Anayasanın 68. maddesinde açıklanan aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir “odak” haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi halinde karar verilir.
SİYASİ PARTİNİN “ODAK” OLMA HALİ NEDİR?
Acaba bir siyasi partinin yasaklanan fiiller için “odak” olma hali nedir?
3.10.2001 tarihinde yapılan değişiklikle Anayasanın 69 uncu maddesinde “odak” olma haline açıklık getirilmiştir. Bir siyasi parti, sayılan bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya TBMM’deki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır.
HAKLAR VE SORUMLULUKLAR
Bireylerin ifade özgürlüğü ile siyasi partilerin örgütlenmiş olarak ifade özgürlüğü kavramları toplum yaşamında farklı etkilere sahiptir. Herkes ifade özgürlüğü hakkını kullanırken görev ve sorumluluk bilinciyle hareket etmelidir. Böylece hakkın kötüye kullanılması önlenir. O zaman bireyler için var olan görev ve sorumlulukla hareket etme zorunluluğu, siyasi partiler için hukuken öngörülebilir ve Anayasada buna göre bir düzenleme yapılabilir. Siyasi partiler de bu hak ve özgürlükleri kullanırken bireylere göre daha ağır görev ve sorumluluk bilinci ile hareket etmek zorundadırlar.
İspanya’da kendi öznel koşullarında HB (Henri Batassuna) partisinin yöneticilerinden 23’ü hakkında 7 yıl ağır hapis cezası verildi ve yöneticileri tutuklandı. Parti hakkında İspanya Yüksek Mahkemesi herhangi bir kapatma kararı vermedi. Bu durumda parti yöneticileri ayrılıkçı terör örgütü ETA’ ya olan yardımları ve ETA nın terörünü destekledikleri için böyle bir cezaya çarptırıldılar. Bir başka çözümle İspanya da parti kapatılmadı ama parti yöneticileri ağır hapis cezalarına çarptırılmakla parti kapatılmadan “karartılmış” oldu.
Türkiye’de de örneğin laiklik ilkesine aykırı bir düşüncenin herhangi bir birey tarafından ifade edilmesiyle bir partinin laiklik karşıtı bir düşünceyi kendi faaliyet amacı olarak açıklaması ve parti üyelerinin de bu yolda yoğun eylemlerde bulunması arasında büyük farklılıklar vardır.
Laiklik ilkesine ve özellikle din istismarı yasağına aykırı bir düşünce açıklamasının bir siyasal partinin lideri veya parti üst mercileri tarafından faaliyet amacı olarak belirlenmesi, doğaldır ki o ülkenin laik rejimi bakımından, bireysel düşünce açıklamasına göre çok daha yakın bir tehlike oluşturur. Bu nedenle örgütlü düşünce açıklamasının tehlikenin boyutuna göre bireysel düşünce açıklamasından daha da farklı yaptırımlara bağlanması da doğal karşılanmalıdır.
TBKP KAPATMA KARARINDAKİ İLKELERİN ÖNEMİ
AİHM kararları içinde TBKP davası hakkındaki karar çok önemlidir Anayasa Mahkemesi Türkiye Birleşik Komünist Partisini kapatmış, AİHM ise partinin kapatılması kararının Sözleşmenin 11.maddesinde düzenlenen “örgütlenme hakkının” ihlali olduğuna karar vermişti. Mahkemeye göre tüm bireyler için geçerli olan temel hak ve özgürlükler siyasi partiler bakımından çok daha önemlidir ve daha titizlikle korunmalıdır. Bu dahi yeterli değildir…Mahkemeye göre siyasal partinin kurulduktan sonra siyasal etkinliklerini özgürce yürütmelidir ve güvence altında olmalıdır. AİHS 11.maddede yazılı bulunan örgütlenme özgürlüğü kağıt üzerinde kalmamalıdır. Yaşama geçmeli ve yasalar faaliyetinin güvencesi olacak biçimde düzenlenmelidir. Hukuk sistemini her devlet buna göre kurmalıdır.
Yine AİHM’ne göre; koşulları varsa ulusal yargı organları siyasi partilerin kapatılmasına karar verebilecektir.
Bir siyasi partinin örgütlenme özgürlüğünün kapsamından taşması, etkinlikleri için konulan sınırların dışına çıkması ve özellikle demokratik toplumların temel güvencesi olan çoğulcu demokrasiyi yok etmeye yönelmesi durumunda kapatılma yaptırımı ile karşılaşması kaçınılmaz olmaktadır.
ANAYASA VE AİHM REFAH PARTİSİ KARARI
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi 13 Şubat 2003 tarihli kararı ile Refah Partisi ve Diğerleri – Türkiye Davası’nda (Başvuru no: 41340/98, 41342/98, 41343/98 ve 41344/98) Refah Partisi'nin şeriata dayalı bir düzen kurma isteğinin, yöneticilerinin cihat ve şiddet çağrıları ile çok taraflı hukuk sistemi önerilerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğunu kabul etti.
Büyük Daire böylece 31 Temmuz 2001 tarihinde aynı yönde karar veren AİHM’nin Üçüncü Dairesinin RP’nin kapatılması ve yöneticilerine siyaset yasağı konulmasının Sözleşmeye uygun olduğuna karar veren hükmünü de onamış oldu.
AİHM’nin RP’nin kapatılmasıyla ilgili Anayasa Mahkemesinin 16.1.1998 günlü, Esas 1977/1 (Siyasi Parti Kapatma) ve 1998/1 sayılı kararının (AİHS) uyumlu olduğu sonucuna varılması kararına itiraz eden ve mahkemede Türkiye’den şikayetçi olan Necmettin Erbakan, Şevket Kazan ve Ahmet Tekdal, davayı AİHM'nin temyiz organı olarak nitelenebilecek Büyük Daire'ye götürmüştü.
AİHM'nin 3 üncü Dairesinin kararına yapılan itirazı inceleyen Büyük Daire, başvurucuların AİHS’nin düşünce ve ifade özgürlüğünü koruyan 10 uncu ve örgütlenme hakkını güvence altına alan 11 inci maddesi gereğince hak ihlali bulunduğu iddiasını ve 3 Daire kararının kaldırılması isteğini reddetmiş oldu.
“LAİKLİK İLKESİNE AYKIRI FİİLLERİN ODAĞI” OLMAK
Büyük Daire kararında yazılı olduğu üzere Refah Partisi 24 Aralık 1995 genel seçimlerinde yaklaşık %22 ve 3 Kasım 1996 yerel seçimlerinde de %35 civarında oy almış bir partidir. 1995 genel seçimleriyle Refah, 158 milletvekili ile, 450 sandalyeli TBMM’nin en büyük partisi haline gelmiştir. 28 Haziran 1996 tarihinde, Refah partisi Doğru Yol Partisi ile koalisyon kurarak iktidara gelmiştir.
21 Mayıs 1997 tarihinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Anayasa Mahkemesine başvurmuş ve laiklik ilkesine aykırı fiillerin odağı olduğu gerekçesiyle Refah’ın kapatılmasını talep etmiştir. Anayasa Mahkemesi, 16 Ocak 1998 tarihinde “laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı” olduğu gerekçesiyle Refah partisinin kapatılmasına karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi, laikliğin demokrasinin ayrılmaz bir parçası olduğunu kaydetmiştir. Türkiye’de, laiklik ilkesi, tarihi deneyimler ve İslam’ın bazı özellikleri nedeniyle Anayasa tarafından korunmaktadır. Şeriat kuralları demokratik rejimle uyumsuzdur. Laiklik ilkesi, Devleti, belirli bir dine veya inanca yönelik tercih yapmaktan alıkoyar ve vatandaşların vicdan özgürlüğüyle kanun önünde eşitliğini sağlar.
Anayasa Mahkemesi, demokratik düzene son vermeye yönelik eylemler içerisinde olan ve ifade özgürlüğünü bu amacı gerçekleştirmek için çağrıda bulunmak amacıyla kullanan bir siyasi partinin, Anayasaya ve insan haklarını korumaya yönelik uluslar üstü kurallar uyarınca, kapatılması gerektiğine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi, ayrıca Necmettin Erbakan, Şevket Kazan, Ahmet Tekdal, Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan ve İbrahim Halil Çelik’in milletvekilliklerinin düşürülmesine karar vermiştir. Mahkeme, bu kişilerin, eylemleriyle ve beyanlarıyla Refah partisinin kapatılmasına yol açtığını ve bu kişilerin, beş yıl süreyle, siyasi parti kurucu üyesi, üyesi, genel başkanı veya denetçisi olamayacağını hükme bağlamıştır.
Anayasa Mahkemesi üyeleri Hakim Haşim Kılıç ve Sacit Adalı muhalefet şerhi yazarak Refah’ın kapatılmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve AİHM’sinin parti kapatılmasına ilişkin içtihatlarına uygun olmadığını belirtmişlerdir. Yargıçlar, şiddet kullanımını savunmayan siyasi partilerin siyasi yaşamda yer alabilmelerini ve çoğulcu bir sistemde, rahatsız edici ve hatta sarsıcı fikirlerin tartışılabilmesi gerektiğini savunmuştur. Anayasa Mahkemesi kararı, 22 Şubat 1998 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
“Kapatma nedeniyle” AİHM’ne başvuranlar, Refah Partisinin kapatılmasının ve liderleri Necmettin Erbakan, Şevket Kazan ve Ahmet Tekdal’ın başka bir partide benzer bir görev almalarının yasaklanmasıyla Sözleşmenin 11. maddesiyle teminat altına alınan dernek kurma ve toplantı özgürlüğü haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucular ayrıca Sözleşmenin 10 uncu maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü ve diğer bazı maddelerinin de ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Ancak başvurunun özü 11. maddenin ihlali iddiasıdır.
Bu davada Mahkeme, iç hukuka ilişkin uyuşmazlığın, bir siyasi partinin faaliyetlerinin anayasallığıyla ilgili olduğunu ve Anayasa Mahkemesinin yetki alanına giren parti kapatılması davasında böyle bir müdahalenin “yasayla öngörülüp görülmediğine” ilişkin sorunla doğrudan ilgili olan yazılı hukuk metninin Türk Anayasası olduğunun altını çizmiştir. Sonuç olarak müdahalenin "kanunla öngörülmüş" olduğu kabul edilmiştir.
AİHM’si laiklik ilkesinin Türkiye'deki demokratik sistem açısından taşıdığı önemi dikkate almış Partinin kapatılmasıyla, Sözleşmenin 11. maddesinde sayılan meşru amaçlardan birkaçının –ulusal güvenliğin ve kamu güvenliğinin korunması, kargaşa ve suçun önlenmesi ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması- amaçlandığını kabul etmiştir.
SONUÇ YERİNE
Türkiye kendi deneyimleri içinde; siyasi parti kapatılmasını kural olarak demokrasilerde başvurulacak yolların en sonuncusu olduğunu benimsemiştir.
Türkiye’de siyasi partilerin kapatılmalarının zorlaştırılmasının nedeni demokrasinin korunması içindir. Bu bakımdan partilerin kapatılmasında yasak eylemlerin “odak” olma hali için sayılan nedenlerin varlığı ciddi ve kanıtlanabilir kanıtlara dayanmalıdır. Aksine durum, demokrasiye aykırılıktır.
Etiketler: anayasa hukuku, Anayasa Mahkemesi, Fikret İlkiz, laisizm
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa