YARGIDA ADİL YARGILANMA
Avrupa Birliği Komisyonu tarafından hazırlanmış olan “Türkiye Cumhuriyetinde Yargı Sisteminin İşleyişi” başlıklı İstişari Ziyaret Raporu’nda, Hâkim ve savcılar arasındaki ilişkilere değinilmiştir. Acaba “bağımsızlık” ve “tarafsızlık” ne demektir? “Adli bağımsızlık” ve “tarafsızlık” kavramları birbirleriyle yakından bağlantılıdır. Yargıçların bağımsızlığı, sadece içinde bulunulan psikolojik durumu değil aynı zamanda, başkalarıyla ilişkiler ya da onlara karşı sahip olunan statü açısından da önemlidir. Yargıç bağımsızlığı hükümetin idari yönetimiyle ilişkilerinde tarafsız kural ve garantilerin bulunmasını ifade eder. Adli tarafsızlık ise, mahkemenin davanın tarafları ve olaylara yaklaşım tarzına bakılarak değerlendirilmelidir.
İnsan Hakları Komitesi, Hukukî ve Siyasal Haklar Konusundaki Uluslar arası Sözleşmenin 14(1) maddesinde ifade edilen “tarafsızlık” kavramının anlamının “hâkimlerin baktıkları konularla ilgili peşin hükümlü olmamaları, taraflardan birinin çıkarını gözetecek şekilde davranmamalarına delalet ettiğini” kabul etmiştir. AİHM kararlarında ise; adli tarafsızlık denilince sübjektif ve objektif olmak üzere iki nokta öne çıkmaktadır. İlki “mahkeme sübjektif olarak tarafsız olmalıdır” ki; bu husus “mahkemenin hiçbir üyesinin herhangi kişisel bir önyargısının veya peşin hükmünün bulunmamasını” ifade eder. Aksine kanıt olmadıkça kişisel tarafsızlığın bulunduğu varsayılmaktadır. İkinci durumda ise, “mahkeme objektif bir bakış açısından da tarafsız olmalıdır” ki; bu husus da “tarafsız olmadığına dair her tür kuşkuyu ortadan kaldırıcı garantiler sunmalıdır” anlamına gelmektedir. Mahkemeye göre; hâkimlerin tarafsızlığına şüphe düşürücü nitelikte soruşturabilecek hususların bulunup bulunmadığı ve “görünürdeki vaziyet dahi önemlidir”. Çünkü AİHM’ne göre “bu durumda tehlikede olan husus, demokratik bir toplumda kamuda ve daha da önemlisi tüm taraflarda usulü işlemlere karşı duyulan güven halinin zedelenmesidir”.
Türkiye’nin yargıda, uluslar arası hukuksal yükümlülükleri Raporda var. Aslında yargı bağımsızlığı, BM Genel Kurulu tarafından 1985 yılında onaylanan Yargı Bağımsızlığı Hakkındaki BM Temel Prensipleri içinde “Yargı Hakkındaki Prensipler” başlığı altında düzenlenmiştir. Her ülke; yargı bağımsızlığı konusunda kabul edilen bu asgari prensipleri kendi iç hukuklarında içselleştirmeye davet edilmiştir. Prensipler, aynı zamanda, yargı bağımsızlığının ülke anayasalarında yer almasını ve devlet tarafından teminat altına alınmasını da öngörmektedir. 20 tane temel prensipten oluşan ilkeler, yargıçların çalışma koşulları, dokunulmazlıkları, meslek disiplinleri, yargı bağımsızlığı ile yargıçların birlik kurma ve düşüncelerini açıklama özgürlüklerini düzenlemektedir. Yargı bağımsızlığı, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 13 Ekim 1994 tarihli 518.inci toplantısındaki R (94) 12 Sayılı “Hâkimlerin Bağımsızlığı, Etkinliği ve İşlevi (Hâkimlerle ilgili Tavsiye)”ne dair Tavsiye Kararında da tanınmıştır. Tavsiye Karar, tüm üye devletleri, hâkimlerin etkinliklerini ve bağımsızlıklarını kuvvetlendirmeye, işlevlerini ilerletmeye yönelik olabilecek gerekli bütün tedbirleri kabul etmeye ve bu tedbirleri güçlendirmeye davet etmiştir. Altı prensibi içeren Tavsiye kararı; hâkimlerin bağımsızlığı, yetkinliği, uygun çalışma koşulları, birlik oluşturma hakları, yargısal sorumluluklarını, disiplin suçları ve sorumluluklarını yerine getirememelerinin sonuçları ile ilgilidir.
Rapor bu saptamaların yanında “adil yargılanma” hakkına dikkat çekiyor. İki önemli Sözleşmeye atıf var. İlki, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ıncı maddesinin (1) inci fıkrası… Buna göre “kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından” adil ve aleni yargılanma hakkını teminat altına almıştır. Bağımsızlık unsuru, mahkemelerin hem yasamadan hem de yürütmeden bağımsız olması gerektiği anlamında yorumlanmaktadır. Bu bağımsızlık, hem kurumsal hem de işlevsel açıdan olmalıdır. Bir mahkemenin bağımsızlık koşullarının karşılanıp karşılanmadığını araştırmak için; mahkeme hâkimlerinin atanma koşulları ile görev sürelerinin belirlenme biçimine, dış etkilere karşı alınan önlemlere ve “bağımsızlık tezâhürü” sunan bir organın olup olmadığı problemine bakılmalıdır. “Tarafsız bir mahkeme” tarafından yargılanma koşulu, fiili ve varsayımsal taraf tutmalara karşı korunmada somutlaşmıştır.
Diğeri ise, uluslar arası sözleşmede de adil yargılanma hakkına değinilmektedir. Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslar arası Sözleşmenin 14 (1) Maddesine göre “Herkes mahkemeler ve yargı organları önünde eşittir.” Bu eşitliğinde ötesinde “Herkes , bir suçla itham edildiğinde ya da bir hukuk davasında hak ve yükümlülükleri hakkında karar verilirken, yasalar uyarınca kurulmuş yetkili, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme önünde adil ve kamuya açık bir duruşma hakkına sahiptir.” (4868 sayılı ve 4.6.2002 tarihli Yasayla Sözleşmenin onaylandığına dair Resmi Gazete 21 Temmuz 2003 ve 25175 sayı)
Bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanma hakkı, istisnasız ve mutlak bir temel insan hakkıdır. Dolayısıyla bu hak, ister özel, isterse genel olsun, tüm mahkemeler tarafından her koşulda uygulanacak bir haktır. Yargıda, “adil yargılanma hakkı” mahkemelerin ve yargıçların bağımsızlığını ve yansızlığını korumakla kalmaz; aynı zamanda yargıya da yol göstererek adli bağımsızlık ve tarafsızlık sağlar.
Fikret İLKİZ
Avrupa Birliği Komisyonu tarafından hazırlanmış olan “Türkiye Cumhuriyetinde Yargı Sisteminin İşleyişi” başlıklı İstişari Ziyaret Raporu’nda, Hâkim ve savcılar arasındaki ilişkilere değinilmiştir. Acaba “bağımsızlık” ve “tarafsızlık” ne demektir? “Adli bağımsızlık” ve “tarafsızlık” kavramları birbirleriyle yakından bağlantılıdır. Yargıçların bağımsızlığı, sadece içinde bulunulan psikolojik durumu değil aynı zamanda, başkalarıyla ilişkiler ya da onlara karşı sahip olunan statü açısından da önemlidir. Yargıç bağımsızlığı hükümetin idari yönetimiyle ilişkilerinde tarafsız kural ve garantilerin bulunmasını ifade eder. Adli tarafsızlık ise, mahkemenin davanın tarafları ve olaylara yaklaşım tarzına bakılarak değerlendirilmelidir.
İnsan Hakları Komitesi, Hukukî ve Siyasal Haklar Konusundaki Uluslar arası Sözleşmenin 14(1) maddesinde ifade edilen “tarafsızlık” kavramının anlamının “hâkimlerin baktıkları konularla ilgili peşin hükümlü olmamaları, taraflardan birinin çıkarını gözetecek şekilde davranmamalarına delalet ettiğini” kabul etmiştir. AİHM kararlarında ise; adli tarafsızlık denilince sübjektif ve objektif olmak üzere iki nokta öne çıkmaktadır. İlki “mahkeme sübjektif olarak tarafsız olmalıdır” ki; bu husus “mahkemenin hiçbir üyesinin herhangi kişisel bir önyargısının veya peşin hükmünün bulunmamasını” ifade eder. Aksine kanıt olmadıkça kişisel tarafsızlığın bulunduğu varsayılmaktadır. İkinci durumda ise, “mahkeme objektif bir bakış açısından da tarafsız olmalıdır” ki; bu husus da “tarafsız olmadığına dair her tür kuşkuyu ortadan kaldırıcı garantiler sunmalıdır” anlamına gelmektedir. Mahkemeye göre; hâkimlerin tarafsızlığına şüphe düşürücü nitelikte soruşturabilecek hususların bulunup bulunmadığı ve “görünürdeki vaziyet dahi önemlidir”. Çünkü AİHM’ne göre “bu durumda tehlikede olan husus, demokratik bir toplumda kamuda ve daha da önemlisi tüm taraflarda usulü işlemlere karşı duyulan güven halinin zedelenmesidir”.
Türkiye’nin yargıda, uluslar arası hukuksal yükümlülükleri Raporda var. Aslında yargı bağımsızlığı, BM Genel Kurulu tarafından 1985 yılında onaylanan Yargı Bağımsızlığı Hakkındaki BM Temel Prensipleri içinde “Yargı Hakkındaki Prensipler” başlığı altında düzenlenmiştir. Her ülke; yargı bağımsızlığı konusunda kabul edilen bu asgari prensipleri kendi iç hukuklarında içselleştirmeye davet edilmiştir. Prensipler, aynı zamanda, yargı bağımsızlığının ülke anayasalarında yer almasını ve devlet tarafından teminat altına alınmasını da öngörmektedir. 20 tane temel prensipten oluşan ilkeler, yargıçların çalışma koşulları, dokunulmazlıkları, meslek disiplinleri, yargı bağımsızlığı ile yargıçların birlik kurma ve düşüncelerini açıklama özgürlüklerini düzenlemektedir. Yargı bağımsızlığı, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 13 Ekim 1994 tarihli 518.inci toplantısındaki R (94) 12 Sayılı “Hâkimlerin Bağımsızlığı, Etkinliği ve İşlevi (Hâkimlerle ilgili Tavsiye)”ne dair Tavsiye Kararında da tanınmıştır. Tavsiye Karar, tüm üye devletleri, hâkimlerin etkinliklerini ve bağımsızlıklarını kuvvetlendirmeye, işlevlerini ilerletmeye yönelik olabilecek gerekli bütün tedbirleri kabul etmeye ve bu tedbirleri güçlendirmeye davet etmiştir. Altı prensibi içeren Tavsiye kararı; hâkimlerin bağımsızlığı, yetkinliği, uygun çalışma koşulları, birlik oluşturma hakları, yargısal sorumluluklarını, disiplin suçları ve sorumluluklarını yerine getirememelerinin sonuçları ile ilgilidir.
Rapor bu saptamaların yanında “adil yargılanma” hakkına dikkat çekiyor. İki önemli Sözleşmeye atıf var. İlki, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ıncı maddesinin (1) inci fıkrası… Buna göre “kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından” adil ve aleni yargılanma hakkını teminat altına almıştır. Bağımsızlık unsuru, mahkemelerin hem yasamadan hem de yürütmeden bağımsız olması gerektiği anlamında yorumlanmaktadır. Bu bağımsızlık, hem kurumsal hem de işlevsel açıdan olmalıdır. Bir mahkemenin bağımsızlık koşullarının karşılanıp karşılanmadığını araştırmak için; mahkeme hâkimlerinin atanma koşulları ile görev sürelerinin belirlenme biçimine, dış etkilere karşı alınan önlemlere ve “bağımsızlık tezâhürü” sunan bir organın olup olmadığı problemine bakılmalıdır. “Tarafsız bir mahkeme” tarafından yargılanma koşulu, fiili ve varsayımsal taraf tutmalara karşı korunmada somutlaşmıştır.
Diğeri ise, uluslar arası sözleşmede de adil yargılanma hakkına değinilmektedir. Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslar arası Sözleşmenin 14 (1) Maddesine göre “Herkes mahkemeler ve yargı organları önünde eşittir.” Bu eşitliğinde ötesinde “Herkes , bir suçla itham edildiğinde ya da bir hukuk davasında hak ve yükümlülükleri hakkında karar verilirken, yasalar uyarınca kurulmuş yetkili, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme önünde adil ve kamuya açık bir duruşma hakkına sahiptir.” (4868 sayılı ve 4.6.2002 tarihli Yasayla Sözleşmenin onaylandığına dair Resmi Gazete 21 Temmuz 2003 ve 25175 sayı)
Bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından yargılanma hakkı, istisnasız ve mutlak bir temel insan hakkıdır. Dolayısıyla bu hak, ister özel, isterse genel olsun, tüm mahkemeler tarafından her koşulda uygulanacak bir haktır. Yargıda, “adil yargılanma hakkı” mahkemelerin ve yargıçların bağımsızlığını ve yansızlığını korumakla kalmaz; aynı zamanda yargıya da yol göstererek adli bağımsızlık ve tarafsızlık sağlar.
Türk Ceza Kanunu'nda bilişim suçları
"Turk.Internet.com" 26 Eylül 2004 Pazar günü TBMM'den geçen TCK tasarısında yer alan bilişim suçları ile ilgili olarak uzman hukukçuların görüşlerini alıyor:
http://turk.internet.com/haber/yazigoster.php3?yaziid=10923
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa