Cumartesi, Kasım 20, 2004

22.11.2004

SONUN BAŞLANGICI
Av. Fikret İLKİZ

2003 yılı İlerleme Raporunda, Türkiye’nin siyasi ve hukuki alanda büyük değişiklikler getiren reform çalışmalarını hızlandırdığı temel hak ve özgürlüklerden yararlanmanın daha etkili uygulamalarla sağlandığı kabul edilmiştir. Tüm bu ilerlemelere rağmen mahkemelerin işleyişinin Avrupa standartlarına ulaştığı ve adil yargılanmanın tam olarak uygulandığının söylenemeyeceği önemli tespitlerden birisidir.

Raporda; Türkiye’nin 1 Ocak 2004 tarihinde Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Mücadele Anlaşmasını onayladığını ve Avrupa Konseyi Yolsuzlukla Mücadele Grubu GRECO üyesi ülkeler arasına katıldığına değinilmiştir. Buna karşın yolsuzluğun varlığını devam ettirdiği ve kamusal hayatın pek çok alanını etkilemeye devam ettiği gerçeği de altı çizilen bir gerçektir.

Türkiye’nin Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Uluslararası Sosyal Kültürel ve Ekonomik Haklar Sözleşmesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 6. Nolu Protokolü onayladığı, İşkence ve kötü muameleye karşı yürütülen mücadele sonucu Türkiye’nin Avrupa standartlarına ulaşmış olduğu ancak hala tek tük bazı işkence örnekleri görüldüğü belirtilmektedir.

Türkiye, ceza ve hukuk yargılamasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde verilen ihlal kararları nedeniyle yargılamanın yenilenmesi yolunu kullanıma açmıştır. Bu yol kullanılmış ve bir çok davada olduğu gibi “Zana ve Diğerlerinin” Türkiye aleyhine açtıkları dava sonucu verilen AİHM ihlal kararı üzerine yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmiştir.

Birleşmiş Milletler çatısı altında kabul ettiğimiz ve onayladığımız “ikiz sözleşmeler” yani, Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme temel hak ve özgürlüklerin korunmasında kilometre taşlarından birisidir. Kişilere tanınan dilekçe hakkını genişleten Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin Seçimlik ek protokolü Şubat 2004 tarihinde imzalanarak iç hukukumuzun parçası haline gelmiştir. Türkiye Birleşmiş Milletler bünyesindeki altı temel insan hakları sözleşmesinin tümüne taraftır.

İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayri İnsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı BM Sözleşmesi, Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Hakkında Sözleşme ile Çocuk Hakları Sözleşmesi gibi sözleşmeler yargı sistemimizi kökünden etkileyen sözleşmelerdir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek protokollerden İdam Cezasının Kaldırılmasına İlişkin 6 Numaralı Protokol, 26 Haziran 2003 tarihinde TBMM tarafından onaylanmış ve onay işlemini sonlandıran işlem olarak, onay belgesi 12 Kasım 2003 tarihinde Avrupa Konseyi Sekreterliğine tevdi edilmiştir. Türkiye ölüm cezasının kaldırılmasına karşın istisnaları da ortadan kaldırmak amacıyla ölüm cezasının tamamen ve her koşulda istisnasız kaldırılmasına dair Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 13. Nolu Protokolü de Ocak 2004’de imzalamıştır. Nisan 2004’de Türkiye Ölüm Cezasının Kaldırılmasına ilişkin ikinci seçimlik protokolü imzalamıştır.

7/5/2004 tarih ve 5170 sayılı Kanunla (RG. 22/5/2004-25469) 1982 Anayasasında sekizinci kez değişiklik yapılmıştır. Değişiklik gerekçesi AİHS ile Kopenhag siyasi kriterlerine dayandırılmıştır: Anayasanın 90. maddesinin son fıkrasına şu cümle eklenmiştir: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.” Böylece Anayasa değişikliklerinde 90. maddede yapılan değişiklikle; insan hakları alanında çıkacak bir uyuşmazlığın çözümünde yasalar eğer farklı hükümler içeriyorsa; uluslar arası sözleşmelere üstünlük tanınacaktır. Bir başka deyişle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi doğrudan uygulanacak iç hukuk metnidir. Artık yargı kararlarında kullanılacak “gerekçeler” doğrudan doğruya insan hakları sözleşmeleri olabilecektir.

Aralık 1999 Helsinki Zirvesinde, Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılma amacı taşıyan bir aday ülke olarak “mütalaa edildiği” kabul edilmiştir. Türkiye de diğer aday ülkeler gibi, her alanda ve özellikle yasal ve idari reformlarını hızlandıran “katılım öncesi stratejiden” de yararlandırılmasına karar verilen bir ülke konumundadır.

Haziran 2004 Brüksel zirvesinde, alınan “Eğer AB Konseyi Aralık 2004'te, Komisyon'un verdiği rapor ve tavsiye temelinde, Türkiye'nin Kopenhag Siyasi Kriterleri'ni yerine getirdiğine karar verirse, üyelik müzakerelerine gecikmeksizin başlayacaktır" kararı en önemli kararlardandır. Bu koşullarda Aralık 2004’de Türkiye; Ulusal Programı ve uygulamaları ile üyelik müzakerelerine gecikmeksizin başlanacak sona ulaşmış bir ülke olarak, “müzakerelerin” başlangıcındadır. Bir diğer deyişle sonun başlangıcındadır.



0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa