AB Anayasası'na "hayır"ın anlamı
Jean-Claude Juncker'in Fransa ve Hollanda'nın anayasayı aslında bütünüyle reddetmediği savıyla İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw'un bu halkların muhalif tavrına saygı gösterilmesi gerektiği çünkü bunun "demokrasi olduğu" yönündeki açıklaması arasında bir yerlerde, referandumlarda aslında neler olup bittiğiyle ilgili acı gerçeği görmek gerekiyor. Tony Blair ve Jack Straw oyların her zaman savundukları değişimleri talep ettiğini iddia ederken, Jacques Chirac ile Gerhard Schröder ise İngiltere'nin AB dönem başkanlığının Avrupa'yı tam da anayasayı reddedenlerin istemedikleri bir yöne götüreceğini söylüyorlar. Lüksemburg Başbakanı, referandumlarda sandığa gidenlerin kafasında 400 sayfalık metnin dışında çok daha başka şeyler olduğunu söylerken haklıydı. Straw demokratik yollarla seçilmiş liderlerin yurttaşlarının oylarına saygı göstermeleri gerektiğini belirtirken haklıydı. Yine de demokrasi asıl anlamıyla, yurrtaşların siyasi liderlere komut verdikleri bir sistem değildir. Daha çok zaman içinde, gerçekle az çok yararlı bağları olan ve en azından halkın çoğunluğu tarafından kabul edilecek kararlara yol açan bir karşılıklı etkileme, müzakere ve arabuluculuk sürecidir.
Sorun sadece liderlerde değil
Acı gerçek şu ki, halklar da en az siyasi liderleri kadar sığ görüşlü ve kafaları karışık olabilir; nitekim demokratik politikaların bozuldukları zamanlarda politikacıların ve halkların hep beraber baş aşağı gittiklerine tanık olunmuştur. AB gibi bir birimde ise 25 değişik politik sınıf ve 25 farklı yurttaş topluluğu arasındaki ilişiklerle her şey daha da karmaşık hale geliyor. Fransa ve Hollanda'daki referandumlar ise - hatta diğer ülkelerde yapılacak olan referandumlardan da benzer sonuçlar çıkacağını varsayabiliriz - önemli olsa bile kutsal değil. Belli bir yönü işaret etmiyor. Örneğin, Fransız çiftçilerin yüzde 70'inin "hayır"ı ne anlama geliyor? Herhalde Blair'in ima ettiği gibi ortak tarım politikasında reform talep etmiyorlar; tersine halihazırda ortak tarım politikasının sunduğundan çok daha fazla teşvik ve koruma istiyorlar.Blair'in, İngiltere'ye bütçede uygulanan kesintiden vazgeçilmesine karşı çıkma taktiği ise hükümetlerin, AB'nin finans ve daha genel anlamda tüm ekonomik ve sosyal stratejisinde temel reformları gündeme getirmeye hevesli olduklarını ortaya koyması bakımından başarılı sayılabilir. Ancak Blair'in önerdiği yeni doğrultunun Hollanda ve Fransa'da anayasaya "hayır" diyenlerin hoşuna gittiğini söylemek büyük bir yalan olur; hatta tersine Blair onları daha da öfkelendirmiş olabilir. Eğer hayal kırıklığına uğramış Fransız ve Alman liderler bu düşmanlığı daha da körüklediyse, İngiltere'nin dönem başkanlığı tam bir mayın tarlası olacaktır. Blair'in desteklediği türdeki reformların taraftarları, bu politikalarının sıradan insanların yaşam seviyelerini daha da iyileştireceğini garanti edemezler. Aynı şekilde, anayasaya "hayır" diyenlerin imkansız istekleri ve liderlerinin çelişkili tavırları da tartışmaya dahil edilmelidir. Avrupa'nın demokrasideki açığı sadece sorumsuz davranan liderlerinden değil aynı zamanda kafası karışık ve gerçekçi olmayan yurttaşlarından da kaynaklanıyor; eğer Avrupa bir çıkış yolu bulmak istiyorsa iki taraf da tavrını değiştirmek zorunda.
KAYNAK: "The Guardian" gazetesinden çeviri, REFERANS Gazetesi, 22.06.2005
Jean-Claude Juncker'in Fransa ve Hollanda'nın anayasayı aslında bütünüyle reddetmediği savıyla İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw'un bu halkların muhalif tavrına saygı gösterilmesi gerektiği çünkü bunun "demokrasi olduğu" yönündeki açıklaması arasında bir yerlerde, referandumlarda aslında neler olup bittiğiyle ilgili acı gerçeği görmek gerekiyor. Tony Blair ve Jack Straw oyların her zaman savundukları değişimleri talep ettiğini iddia ederken, Jacques Chirac ile Gerhard Schröder ise İngiltere'nin AB dönem başkanlığının Avrupa'yı tam da anayasayı reddedenlerin istemedikleri bir yöne götüreceğini söylüyorlar. Lüksemburg Başbakanı, referandumlarda sandığa gidenlerin kafasında 400 sayfalık metnin dışında çok daha başka şeyler olduğunu söylerken haklıydı. Straw demokratik yollarla seçilmiş liderlerin yurttaşlarının oylarına saygı göstermeleri gerektiğini belirtirken haklıydı. Yine de demokrasi asıl anlamıyla, yurrtaşların siyasi liderlere komut verdikleri bir sistem değildir. Daha çok zaman içinde, gerçekle az çok yararlı bağları olan ve en azından halkın çoğunluğu tarafından kabul edilecek kararlara yol açan bir karşılıklı etkileme, müzakere ve arabuluculuk sürecidir.
Sorun sadece liderlerde değil
Acı gerçek şu ki, halklar da en az siyasi liderleri kadar sığ görüşlü ve kafaları karışık olabilir; nitekim demokratik politikaların bozuldukları zamanlarda politikacıların ve halkların hep beraber baş aşağı gittiklerine tanık olunmuştur. AB gibi bir birimde ise 25 değişik politik sınıf ve 25 farklı yurttaş topluluğu arasındaki ilişiklerle her şey daha da karmaşık hale geliyor. Fransa ve Hollanda'daki referandumlar ise - hatta diğer ülkelerde yapılacak olan referandumlardan da benzer sonuçlar çıkacağını varsayabiliriz - önemli olsa bile kutsal değil. Belli bir yönü işaret etmiyor. Örneğin, Fransız çiftçilerin yüzde 70'inin "hayır"ı ne anlama geliyor? Herhalde Blair'in ima ettiği gibi ortak tarım politikasında reform talep etmiyorlar; tersine halihazırda ortak tarım politikasının sunduğundan çok daha fazla teşvik ve koruma istiyorlar.Blair'in, İngiltere'ye bütçede uygulanan kesintiden vazgeçilmesine karşı çıkma taktiği ise hükümetlerin, AB'nin finans ve daha genel anlamda tüm ekonomik ve sosyal stratejisinde temel reformları gündeme getirmeye hevesli olduklarını ortaya koyması bakımından başarılı sayılabilir. Ancak Blair'in önerdiği yeni doğrultunun Hollanda ve Fransa'da anayasaya "hayır" diyenlerin hoşuna gittiğini söylemek büyük bir yalan olur; hatta tersine Blair onları daha da öfkelendirmiş olabilir. Eğer hayal kırıklığına uğramış Fransız ve Alman liderler bu düşmanlığı daha da körüklediyse, İngiltere'nin dönem başkanlığı tam bir mayın tarlası olacaktır. Blair'in desteklediği türdeki reformların taraftarları, bu politikalarının sıradan insanların yaşam seviyelerini daha da iyileştireceğini garanti edemezler. Aynı şekilde, anayasaya "hayır" diyenlerin imkansız istekleri ve liderlerinin çelişkili tavırları da tartışmaya dahil edilmelidir. Avrupa'nın demokrasideki açığı sadece sorumsuz davranan liderlerinden değil aynı zamanda kafası karışık ve gerçekçi olmayan yurttaşlarından da kaynaklanıyor; eğer Avrupa bir çıkış yolu bulmak istiyorsa iki taraf da tavrını değiştirmek zorunda.
KAYNAK: "The Guardian" gazetesinden çeviri, REFERANS Gazetesi, 22.06.2005
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa